Kişilik haklarımız ayaklar altında
ESKİ Kara Kuvvetleri Komutanı emekli orgeneral Aytaç Yalman’a ait olduğu ileri sürülen bir “ses kaydı” internette yayınlandı.
Ses kaydının “ortam dinlemesi” ile elde edildiği belirtiliyor.
“Ortam dinlemek” o kadar kolay bir iş değil.
Ya “ortama” bir “böcek” koymak gerekiyor ya da daha gelişmiş aygıtlar ile yakınlarda bir yere konuşlanarak bu işi yapmak gerekiyor.
Demek ki ya Yalman’ın yaşadığı yere gizlice girilmiş, kimsenin fark etmeyeceği şekilde böcekler yerleştirilmiş ya da dışarıda özel bir yere konuşlanılmış ve aletler çalıştırılmış.
Her ikisi de amatörlerin merak duygularıyla gerçekleştirebileceği bir durum değil.
Bu tür işleri devletin güvenlik kuvvetlerinin dışında birisinin böyle kolayca başarabilmesi mümkün değil.
Bunu yapabilecek olanlar da belli: İstihbarat teşkilatı, polis ya da jandarma.
O aletleri kullanma yetkisi ve bilgisinin bu kuruluşlarda kimlere ait olduğu da o kurumların amirlerince biliniyor olmalı.
Ve bu yasa dışı uygulama, büyük bir fütursuzlukla sürüp gidiyor.
Belli ki bu işleri yapanlar, kimsenin kendilerine dokunamayacağını düşünüyorlar.
Nitekim haklı da çıkıyorlar.
Bugüne kadar bu konuda bir soruşturma açıldığını, sorumluların cezalandırıldığını da duymadık.
Söz konusu ortam dinleme eylemi, yargıç tarafından usulüne uygun olarak verilmiş bir emre dayanıyorsa o zaman da bu kayıtların ortalık yerde nasıl dolaştığını merak etmeliyiz.
Dinleme izni veriliyorsa, haklı bir kuşkuya dayanıyor olmalı ve savcılık bu dinleme iznini yürüttüğü bir soruşturma için kullanıyor olmalı.
Eğer böyleyse yine sormamız gerekiyor: Bu kayıtlar ortalık yerde ne arıyor?
Türkiye, çok ciddi bir insan hakları ihlali ile karşı karşıya.
Ve bu ne hükümetin umurunda, ne yargıçların, ne savcıların ne de yasaları uygulamakla yükümlü olanların!
Haklarımız herkesin gözünün önünde çiğneniyor.
Türkiye giderek bir korku ülkesine dönüşüyor. Kimsenin yasalara ve yasaları uygulayanlara güvenemeyeceği bir korku ülkesi!
Hukuka ve yargıya saygıyı yeniden kurmak gerek
ERGENEKON Davası’nın savcıları dünkü gazeteleri okurlarken ne hissettiler merak ediyorum.
Merak ediyorum, çünkü bir dava nedeniyle tutuklanan bir “zanlı” için insanların ellerinde bayraklarla Anıtkabir’e toplandıklarını hiç görmemiştik.
Belli ki dava kamuoyundaki inandırıcılığı açısından Türkiye’nin bir bölümünü ikna edebilmiş değil.
Bunun bir tek nedeni var: Dava, ilk gününden itibaren siyasal bir hesaplaşmanın aracı olarak görüldü, öyle kullanıldı.
Haklı kuşkulara dayanmayan gözaltılar, belli bir çevrede korku yaratmaya yönelik polis baskınları, ortalıkta uçuşan telefon dinleme kayıtları, mahkemeden önce gazetelere ulaşan sanık ve tanık ifadeleri buna yol açtı.
Ortaya çıkıyor ki savcılık, bu davayı yönetmekte yetersiz kaldı.
Oysa ortada çok somut deliller üzerinden yürüyebilecek bir dava vardı.
Aramalarda ele geçirilen el bombaları, bilgisayarlara kayıt edilmiş darbe planları, toplumda kargaşa yaratmak için suça kışkırtılmış zanlılardan yola çıkılarak gelebildiğimiz yere bakın!
Çok önemli iddialar, insanın tüylerini ürpertecek kanıtlar ortaya çıkmış ama davanın gerçek amacının bu suçları cezalandırmak olmadığına inanan milyonlarca insan yaratılmış.
Davayı yürüten savcılar, asıl sanıkların avukatları olsaydılar böyle bir sonuç yaratmayı hayal dahi edemezlerdi.
Artık Hákimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun bu işe ciddi olarak el koyması gerekiyor.
Hukuka ve yargıya saygıyı yeniden kurmak artık onların işidir!
Kafası kesilen kızı unutmayalım
O kadar hızlı değişen bir gündemimiz var ki üzerinde günlerce durmamız gereken bazı şeyleri çabucak unutabiliyoruz.
Hatırlayacaksınız, bir süre önce bir kız çocuğu öldürüldükten sonra kafası kesilerek çöp kutusuna atıldı.
Cinayeti kimin işlemiş olabileceği biliniyor ancak polis o kişiyi hálá yakalayabilmiş değil.
Katil zanlısının yurtdışına kaçtığı söyleniyor.
Öte yandan bugüne kadar öğrendiğimiz her şey ortaya koyuyor ki bu cinayet, zanlının tek başına işleyebileceği bir suç da değil.
O yaşta bir gencin böyle bir cinayeti işledikten sonra tek başına kaybolması da mümkün görülmüyor.
Ancak nasıl oluyorsa cinayetin suç ortakları da ortada yok.
Geçen gün televizyonda öldürülen kız çocuğunun babasının insanın içine acı veren görüntüsünü ve anlattıklarını izledim.
İstanbul Emniyeti’nin bu olayı aydınlatmak için çabaladığına da hiç kuşkum yok.
Ama kamuoyunun artık bir yanıt beklediğini, suçlunun ve suç ortaklarının yakalanmasını talep ettiğini bir kez daha hatırlatayım istedim.