ANKARA’daki terörist saldırı, uzunca bir süreden beri nasıl bir sırat köprüsü üzerinden geçmekte olduğumuzu gösterdi.
Son aylarda gazetelere yansıyan haberlere hızla bir göz atınca nasıl büyük bir felaket ile karşı karşıya olduğumuz daha iyi anlaşılıyor.
Haberler, Irak üzerinden yurda sokulan A-4 türü patlayıcı miktarının 1 ila 1.5 ton civarında olduğunu anlatıyor.
Şırnak’ta kırsal alandaki bir menfezde ele geçirilen patlayıcı miktarı 46 kilogram! Ağrı’da 10 kilogram, Bayrampaşa’da 4 kilogram, Muğla’da 13 kilogram ele geçirilmiş. Van ve İzmir’de yakalanan iki kardeşten ele geçirilen patlayıcı miktarı 53 kilogram.
Daha birkaç hafta önce Taksim’de bir kadın terörist pazar akşamının en kalabalık saatlerinde 4 kilo A-4 patlayıcı ile ele geçirildi.
Emniyet güçlerinin bu konuyla ilgili olarak aldıkları istihbaratı iyi değerlendirdiklerine ve ülkenin dört bir yanının kana bulanmasını engelleyebildiklerine kuşku yok.
Ancak böyle yoğun bir terör örgütlenmesi karşısında Ankara’da olduğu gibi aciz kalındığı da olabiliyor.
Bunu bilmek ve ona göre uyanık olmak zorundayız. Çevremizde kuşkulu gördüğümüz davranışları, paketleri emniyet görevlilerine bildirmekte ihmalkár davranmayalım.
Ama bunun bir korku bulutu gibi üzerimize çökmesine de izin vermemeliyiz.
Teröristlerin amacı yaşam biçimimizi tehdit ederek, ülkemizi yaşanmaz hale getirmek. Buna meydan vermemeliyiz.
Ve elbette bu alçak planı hazırlayıp, uygulamaya sokan çeteye karşı da yapılması gerekenler var.
Ülkenin şehirlerinde bombalar patlatılır, masum insanlar ölüp giderken, terör çetesinin o dağda rahatça yaşayamayacağını da herkese göstermek zorundayız.
Amerika’nın keyfini bekleyemeyiz
ANKARA’da masum insanların canını alan, onlarcasının yaralanmasına yol açan patlamadan sonra Türkiye, ABD ve Kuzey Irak ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmek zorunda.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Savunma ve Havacılık Dergisi’nde yayımlanan makalesi bugün içine sürüklendiğimiz terör dalgasının kaynaklarını gösteriyor:
Irak’taki savaş ve yerel Kürt grupların yardımı terör örgütünün Kuzey Irak’ta güvenli barınaklar kurmasını sağladı ve bu durum Türkiye’ye karşı terörist saldırıları kolaylaştırıyor.
“Teröre karşı önleyici savaş” gerekçesiyle Afganistan ve Irak’ı işgal eden ABD, Irak’taki Kürt müttefiklerini kızdırmamak için bu hakkı kullanmamızı açık-gizli tehditlerle engellemeye çalışıyor.
Hükümetin, Kuzey Irak ile ilgili kararsız politikalarının bir sonucu bu.
Bu mücadele Ankara’da kuru demeçler verilerek yapılamaz. Sorunun diplomasi ile çözülemeyeceği Edip Başer’in “Terörle Mücadele Özel Temsilciliği” görevinin başarısızlıkla sona ermesiyle ortaya çıktı.
Türkiye, Amerika’ya da, Kuzey Iraklı Kürtlere de bu konudaki kararlılığını göstermek zorunda.
Şehirlerimizde bombalar patlarken Amerika’nın ve Barzani’nin keyfini bekleyemeyiz.
Galatasaray provokatörleri bulmak zorunda
GALATASARAY Başkanı Özhan Canaydın üç günlük suskunluktan sonra dün gazetecilerin önüne çıktı ve Ali Sami Yen’deki Galatasaray-Fenerbahçe maçında çıkan olaylarla ilgili olarak spor kamuoyundan özür diledi. Bunun için kendisine teşekkür ediyorum.
Canaydın, konuşmasında olayların sadece Galatasaray’a mal edilemeyeceğini de vurguladı ki bence bu tür olayların temelinde zaten bu görüş yatıyor: Olaylar bütün bir camiaya mal edilemez!
Aynı gerekçeyi Fenerbahçeli, Beşiktaşlı, Trabzonsporlu ya da öteki kulüplerin yöneticilerinden de her olaylı maçtan sonra defalarca dinledik.
Ve “birkaç kendini bilmez yüzünden bir kulüp cezalandırılmasın” dedikçe olaylar çığırından çıktı, zirvesine de Ali Sami Yen’de ulaştı.
Bu nedenle artık bu söylemi de terk etmenin zamanıdır.
Öte yandan bu sözün doğru bir yönü de var: Olaylardan en çok üzüntü duyanlar hiç kuşkusuz ki gerçek Galatasaraylılar.
Bu nedenle Türk futboluna bulaşmış bu hastalığın, sadece Galatasaray’ın özel durumu olduğunu düşünmemek gerek.
Ama şampiyonluk için çok daha kritik önemde olan Beşiktaş-Fenerbahçe maçının alkışlarla bittiğini de unutmayalım.
Bu tablo, Ali Sami Yen’deki olayları tetikleyen şeyin sadece “fanatik rekabet” olmadığını da gösteriyor.
“Tribünler Özhan Canaydın yönetimini devirecek” provokasyonunun olayların bu boyutlara ulaşmasında önemli rol oynadığı da bir başka gerçek.
Bu provokasyonun faillerini ortaya çıkarıp kulüple ilişkilerini kesmek de Galatasaray yönetiminin görevidir.