Muhafazakâr toplum mühendisliği
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Kızılcahamam’daki toplantıda, milletvekilleri ile sohbet ederken şöyle demişti:
“Üniversite öğrencisi genç kız, erkek öğrenci ile aynı evde kalıyor. Bunun denetimi yok. Muhafazakâr demokrat yapımıza bu ters! Vali Bey’e bunun talimatını verdik. Bunun bir şekilde denetimi yapılacak.”
Yardımcısı ve danışmanı bu son derece tuhaf sözleri düzeltmeye çalıştılar ama Başbakan dün görüşünde ısrar etti.
“Bazı yerlerde yurtlar noktasında ihtiyacına cevap veremediğimiz için evlerde kalma noktasında sıkıntı yaşanıyor. Buralarda güvenlik güçlerimize gelen istihbari bilgiler var. Valiliklerimiz bu durumlara müdahale ediyorlar” dedi.
Demek valiler ve güvenlik güçleri artık bu işlere de karışıyorlar.
Başkalarının ne yaptığı, ne ettiğiyle kafayı bozmuş, mahallenin dedikoducu işsiz güçsüz insanları gibi, gözlerini evlerin içine dikmişler!
Yetişkin insanların nasıl yaşadığından size ne?
Her ana–baba çocuğunu sizden daha iyi düşünür, çocuğuna verdiği terbiyeyi sizden daha iyi bilir.
Başbakan diyor ki: “Kusura bakmasınlar bu ihbarları bir kenara bırakamayız. Aynı apartmanın içinde bakıyorsunuz komşuları ihbar ediyor”.
Ne yapıyor ki bu çocuklar, komşuların ihbarları Başbakan’a dert oluyor?
Akılları fikirleri başka yerlere takılı olduğu için mi?
Hızını alamayıp devam ediyor:
“Devletin burada olduğunu göstermek için adımlar atılacaktır. Yaşam tarzına müdahale değildir.”
Daha ne yapacak devlet yaşam tarzına müdahale etmek için?
Yetişkin insanların evlerinin içinde ne olup bittiğini röntgenleyen bir devlet yapısı, bir demokraside söz konusu olabilir mi?
Bunun ardından ne gelecek?
“Komşular şikâyet etti” diye devletin valisini, polisini evlerin içine salmayı kendinde hak gören iktidar yarın daha nelerle karşımıza çıkacak?
“Benim muhafazakâr hayat anlayışıma uymuyor” dediği her durum için başımıza polis mi dikecek?
İslamcı-faşist bir rejimin ufkundayız galiba!
Demokraside bu işin de çaresi var
BAŞBAKAN, bir “İslamcı muhafazakâr” olarak yetişkin, bekâr insanların aynı evi paylaşmalarından rahatsızlık duyuyor olabilir. Böyle yaşamanın doğru olmadığına inanabilir.
Bunda bir tuhaflık yok. Tuhaflık, bu görüşünü topluma devletin polisi eliyle dayatmasındadır.
Başbakan kendi çocuklarını istediği gibi yetiştirme hakkına nasıl sahipse, başka insanlar da çocuklarını istedikleri gibi yetiştirme hakkına sahiptirler.
Türkiye’deki ebeveynlerin çoğu nikâhsız birlikteliklerden hazzetmez, bunu da biliyoruz.
Başbakan bu insanlara gerçekten yardımcı olmak, hizmet etmek istiyorsa, yapacağı iş, polisi röntgencilik görevine çağırmak değildir.
Genç üniversite öğrencilerinin barınabileceği daha çok yurt yaptırabilir mesela.
Kendisi bir “dünya lideri”, Türkiye de bir “dünya gücü” olduğuna göre, üniversite öğrencilerinin ucuza rahatça barınabilecekleri, düzgün bir yemek yiyebileceği yurtlara ayıracak para da bulabilir.
Hem yandaş müteahhitlere de iş çıkar, daha iyi olmaz mı?
Normal bir demokraside, muhafazakâr bir iktidarsanız bunu yaparsınız.
Evlilik dışı birlikteliklere karşıysanız, insanların evlenmelerini teşvik edici ekonomik tedbirler alırsınız. Vergi bağışıklığından tutun da yeni uygulamaya koyduğunuz evli öğrencilere para desteğine, yeni evlenenlere kolay iş bulma olanağı sağlamaya kadar bir dizi önlem alabilirsiniz.
Kimse de buna bir şey demez.
Ama işe polisi karıştırırsanız, orada demokrasi olmaz, polis devleti olur.
Başbakan’ın aklı başında bir danışmanı yok mudur, tatlı bir dille ona bunu anlatabilecek?
Sorumlusu Başbakan olur
BAŞBAKAN, Gezi eylemleri ile ilgili olarak ağır eleştiriler yapıp, “kalabalıkları zor tuttuğunu” söyledikten sonra eli sopalı–palalı insanlar, bundan kendilerine vazife çıkardılar.
Eskişehir’de gencecik yaşta öldürülen Ali İsmail Korkmaz, Başbakan’ın bu sözlerinin kurbanı olmuştu.
Bu son açıklamalarından sonra, şiddete eğilimli tutucuların kızlı–erkekli kalınan öğrenci evlerine nasıl bakacaklarını tahmin etmek zor değil.
Bir tek öğrencinin bile kılına zarar gelirse, bu Başbakan’ın sorumluluğu olur.
Valileri, polisleri uyarıyorum: Yetkilerinizi röntgencilik için değil, çocukların güvenliğini sağlamak için kullanın.
Başbakan’ın adamlarının işi çok zor
BAŞBAKAN bir kez daha hem yardımcısı Bülent Arınç’ı, hem de danışmanı Yalçın Akdoğan’ı ofsayta düşürdü. Yoksa “auta çıkardı” mı demeliydim, bilemedim!
Geçmişten tecrübeleri olduğu için bunu kendilerine fazla dert etmeyeceklerini biliyoruz.
Hatta “Ben yanlış anlamışım, tabii ki Başbakanımız doğru söylüyor” bile diyebilirler.
Ya da onların danışmanları veya yardımcıları bu kez onların sözlerini açıklığa kavuşturucu yeni açıklamalar yapabilirler.
Şaka bir yana, hem Başbakan’ın partideki ya da hükümetteki yardımcılarının, hem de danışmanlarının işi çok zor.
Başbakan “Eğilip bükülmeyeceğim” derken, en yakın çalışma arkadaşlarının sözlerinin güvenilirliklerini yerle bir ediyor.
Aslında gayet iyi niyetli olduklarını söylemek mümkün!
Başbakan bazen öyle sözler söylüyor ki bunlar hemen kendilerine durumdan vazife çıkarıp, o söylediğinin öyle olmadığını anlatmaya girişiyorlar.
Çünkü onlar da biliyorlar ki bu saçma sapan sözlere bir açıklama getirmek gerekiyor, kendilerini ortaya atıp feda etmek zorunda kalıyorlar.
Gazete yöneticilerine önerim şudur: Başbakan’ın her tuhaf açıklamasının ardından yapılan bu tür açıklamaları ciddiye almasınlar, bir gün daha bekleyip, Başbakan’ın aslında ne demek istediğini kendisinin açıklamasını beklesinler.