Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Önce rehine Kürtleri kurtarmak gerek

ANKARA’da iki gün süren “Türkiye Barışını Arıyor” konferansı bildik sözlerin tekrarlandığı sığ bir toplantı olmaktan ileri gidemedi.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürtlerin sorununu çözebilecek en temel konu gündeme bile gelmedi.

“Dağdakilere terörist değil, gerilla diyelim” romantizmi, en temel sorunun görülmesini engelliyor.

Sorun, esas olarak Türkiye Kürtlerinin paramiliter bir örgütün elinde esir olmalarından kaynaklanıyor.

Konuşmaların dönüp dolaşıp “operasyonlar durdurulsun” konusuna gelmesinin tek nedeni bu.

Çünkü başı İmralı’da, yöneticileri Kuzey Irak’ta olan hareket, Türkiye Kürtlerini rehin almış durumda ve asıl derdi bu rehinenin özgürlüğü değil.

İstedikleri şu: Operasyonlar dursun, silahlı adamlarımız dağdaki yerlerini muhafaza etsin. Kürtlere demokratik haklar sağlansın ama Kürtler bu demokratik haklarını bizim istediğimiz şekilde kullansınlar. Bizim gibi düşünmek istemeyenleri de dağdaki silahlı çetemizle korkutmaya devam edelim.

Kürtlerin özgürleşmesinden söz edilecekse ilk önce üzerine gidilmesi gereken konu bu!

Kürtler önce kendilerini rehin almış çetenin elinden kurtarılmalı.

Bunun yolu da “dağdakilere” gerilla deyip yaptıklarını yüceltmekten geçmiyor.

Birisine “silahları bırak, kanı durdur” çağrısı yapılacaksa bunun muhatabı önce PKK olmalı.

Anayasa gereği ülkenin bütünlüğünü ve asayişini korumakla görevli olan devletin resmi güçleri değil.

Bir çocuğu evlendirmek

OKUDUĞU lise kapatıldığı için evlendirilmek istenen kız çocuğunun öyküsü dün Hürriyet’in manşetindeydi.

14 yaşındaki çocuğun nişanlandığı ve yakında evleneceği gencin yaşı da 22.

Kırıkkale Sosyal Hizmetler İl Müdürü sorunun büyüklüğüne işaret ediyor: “Kırıkkale’de 18 yaş altı evlilik oranı yüzde 13.”

Bu sadece Kırıkkale’nin sorunu değil tabii.

Ülkenin dört bir yanında, küçük yer-büyük kent ayrımı gözetilmeksizin aynı sorun var.

Eğitim ve gelir durumu da tek belirleyici değil. Başbakan’ın gelini de evlendirildiğinde 17 yaşındaydı.

Medeni Kanun, 16 yaşını doldurmuş çocukların “olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple” ve yargıç izniyle evlendirilebileceklerini emrediyor.

Küçük yaşta evliliklerin bu kadar yaygın olmasına bakınca, Türkiye’de sürekli bir “olağanüstü durum ve pek önemli bir sebep” mi var diye düşünmeden edemiyor insan.

Bana öyle geliyor ki, yargıçlarımız bu konuda yasanın emrettiği koşulları aramakta hiç de titiz davranmıyorlar.

İlaç alacak eczane kalmayacak

BAŞBAKAN’ın, önemli konular hakkındaki bazı çıkışları genellikle tebessümle karşılanıyor.

En son örneği, İstanbul’da plaka sayısının 2 milyona indirilmesi önerisiydi, güldük geçtik.

Ama iktidar sahiplerinin akıllarına ilk geleni uygulamaları, konunun başını sonunu iyi düşünmemeleri her zaman böyle gülünebilecek sonuçlar yaratmıyor.

Eczacıların pazar günü İstanbul’da bir yürüyüş yaparak duyurmaya çalıştıkları sesleri bunun örneklerinden sadece biri.

Bir yandan devletin sağlık hizmetlerini tek çatı altında toplayıp yaygınlaştırmak, diğer yandan da ilaç giderlerini düşürmek politikasının iflas etmesinin bir sonucu bu sesler.

Devlet, bu reformları yaparken eczacılara alacaklarını 18 gün içinde ödeme sözü vermişti.

Hiçbir hesaba kitaba dayanmayan söz şöyle tutulabiliyor: Eczacılar paralarını en erken 60 ile 180 gün arasında değişen vadelerle tahsil edebiliyorlar.

Ancak devletten alacaklarını tahsil edemeyen eczacılar, ilaç aldıkları depolara faturalarını bir ay içinde ödemek zorundalar. Ödemezlerse de faiz yükü altına girmek zorunda kalıyorlar.

Ülke geneline yayılmış 25 bine yakın eczanenin çoğu bu nedenle batmak üzere.

Neresinden baksanız, en az 50 bin ailenin karşı karşıya kaldığı bir sorun.

Başbakan plakalarla uğraşacağına, bu sorunu nasıl çözebileceğini düşünmeli.

Her zaman “piyasa koşullarını” iyi bilmekle övündüğüne göre eczacılara bir çıkış yolu önermek de ona düşüyor olmalı.