Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Paşamın bilgisi yetersiz!

KENAN Evren’in “federasyona gidilebilir” sözlerinin yankılanmasına bakınca, bazı bilgileri hep birlikte tekrar hatırlamamızda yarar olduğunu düşünüyorum.

“Birden çok eyaletin her biri kendi siyasal bütünlüğünü koruyarak tek bir merkez altında birleştiği siyasal örgütlenme biçimine” federalizm deniliyor.

Bu düzende iktidar, kendine yeterli birçok merkez arasında bölünür. Merkeziyetçilik yoktur.

Federal bir sistemin işleyebilmesinin koşullarından biri de federe bölümlerin nüfus ve zenginliklerinin az çok birbirine eşit olması, böyle eşitsizlikler varsa da bunun coğrafi olarak dengelenmesidir.

Prusya’nın hákim olduğu 19. Yüzyıl Alman Birliği ve Rusya’nın hákim olduğu Sovyetler Birliği örneklerinin yürümemiş olması bize bunu öğretiyor.

Federal bir sistemin işleyebilmesi için özel siyasi ortamlar gerekir. Demokrasiye uygun olarak kendi kendisini sınırlayabilme ve siyasal uzlaşma geleneğine sahip olmak şarttır.

Federe bölgelerin her birinin büyük ölçüde kendilerine ait yönetim kurumlarının da olması gerekir.

Federal birliğin sınırları içinde her federe birim bu kurumlarda tek yanlı değişiklikler de yapma hakkına sahiptir.

Çok sayıdaki federe birimin ihtiyaç duyacağı devlet kurumlarını doldurup besleyebilecek insan kaynağı ve bunun sonucunda ortaya çıkacak ekonomik israfı taşıyabilecek zenginliğin, her bölge içinde oluşmasının gerekliliği de unutulmaması gereken bir başka husus.

Sonuç olarak şunu söylemek mümkün: Kenan Evren’in “kanunu çıkaracaktık, Turgut Özal engelledi” sözleri de gösteriyor ki “paşamın” bu konudaki bilgisi emekli kahvelerindeki sohbetlerden ibaret.

Merkezi idarenin bir kısım yetkilerinin “atanmış” bölge valilerine devri ile oluşan sisteme “federasyon” denmez.

O zamanki “engellemesine” bakarak Turgut Özal’ı rahmetle anmak gerekiyor!

PKK, zaten ’sürecin’ içinde

DEMOKRATİK Toplum Partisi’nin (DTP) kongresinde Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, “üniter devlet yapısını tartışmamak koşuluyla PKK’nın sürece katılmasına, yasal demokratik siyaset yapmasına olanak tanınmalı” dedi.

Bu sözlerin tam da Kenan Evren’in “federasyon” tartışmasına denk gelmesi ne kadar ilginç!

Demek ki “PKK sürece katılırsa”, üniter yapıyı tartışmama koşulu olduğuna göre Abdullah Öcalan, “federasyon tartışmasına” katılamayacak!

Onun gibi bir gevezenin bundan dolayı ne kadar sıkıntı çekeceğini tahmin etmek zor değil.

Öte yandan bu sözlere bakıp şunu da söylemek mümkün:

DTP ve Kürt siyasetçilerin çok önemli bölümü siyasi hayatlarını sürdürür, siyasi kararlarını alırken “İmralı’nın işaretine” bakmadan adım atamıyorlar.

Nitekim Apo’nun “Bağımsız adaylarla seçime katılmayı tartışın” talimatına kadar bu konuyu ağızlarına almaya bile cesaret edemediler.

Demek ki, dolaylı da olsa PKK zaten “sürecin içinde ve yasal, demokratik siyaset yapabiliyor” diye düşünmek mümkün.

Sürekli olarak “PKK da sürece katılsın” dendiğine göre acaba istenilen şey Güneydoğu’da “para militer bir gücün serbestçe dolaşması” mı?

Vatikan uyuyor mu?

TITANIC filminin yönetmeni James Cameron’un, Hazreti İsa’nın “göğe yükselmediğini”, Kudüs’te mezarının bile olduğunu iddia eden belgeseli ile ilgili haberleri okumuş olmalısınız.

Hıristiyan inancının bu en temel unsurlarından birini açıkça tartışan bu filmle ilgili bir şeyler yazmadan önce biraz bekledim.

“Bakalım, Cameron hakkında ölüm fetvası yayınlanacak” mı diye.

Vatikan uyuyor olmalı ki böyle bir şey yapılmadı.

Ajans haberlerini didikledim, “Bakalım dünyanın bir yerlerinde Cameron’un kuklası yakılacak, insanlar üzerine çıkıp tepinecek mi” diye.

Bu da olmadı.

Zaten Da Vinci Şifresi, Hıristiyan inancının bir başka önemli unsurunu tartıştığında da böyle bir şey olmamıştı.

Kimse “Dini inançlarımıza saygı gösterilsin” diye ayağa kalkmadı, sinemalar yakılmadı, yazarlar, yönetmenler için ölüm emirleri verilmedi.

Kilise elbette sessiz kalmadı. Kitaplar yayınladı, açıklamalar yaptı ve dizi ile kitapta anlatılanların gerçeği yansıtmadığını, kendince bilimsel temellere dayanarak izah etmeye çalıştı.

Ama kimseyi ölümle, gösterilen sinemayı yakmakla, savaş çıkartmakla tehdit etmedi.

Neden acaba?