Sağa açık, sola kapalı siyaset
DENİZ Baykal, CHP’yi, siyasi yelpazenin merkez sağındaki siyasetçilere de açmaya karar verdi.
Baykal, “merkez sağda siyaset yapmış hatta muhafazakár kimliği de olan, ancak Türkiye’nin temel değerlerinin korunması ve kökleşmesinde tereddüdü olmayan isimleri” davet ediyor.
Baykal’ın çağrısını okurken kendi kendime “kapıları merkez soldaki siyasetçilere de açarlarsa, karşılıklı açılan kapılar cereyan yapar, partide serin serin otururlar” diye söylendim ama aslına bakarsanız meselenin hiç de şaka kaldırır bir yönü yok.
CHP’nin giderek sağa doğru kaydığının ve bir tür devlet partisine dönüştüğünün herkes gibi ben de farkındaydım ama bu kadarını da beklemiyordum.
Bu çağrı CHP tabanında nasıl karşılanacak bilemiyorum ama “merkez sağda” olup da kendisine oturacak bir sandalye bulamayanların çok ilgisini çekecektir, buna eminim.
Türkiye siyasetinin solundaki büyük boşluk, demokrasimizi geliştirmek, gelecekten umudu kalmamış insanlara laik demokratik düzen içinde bir umut verebilmek gibi konularda bugün yaşadığımız güçlüklerin en temel nedeni.
Öte yandan Deniz Baykal’ın Danıştay saldırısının ardından ortaya atılan çeteleşme iddialarına “ıvır zıvır” yakıştırması yapması da bana Necmettin Erbakan’ın Susurluk Çetesi için yaptığı “fasa fiso” tanımını hatırlattı.
Sosyal demokrat bir partinin lideri, böyle kesin bir hükme varmadan önce soruşturmanın titizlikle yürütülmesini talep etmeli ve bunun sağlanması için çalışmalıydı.
Yeni bir 12 Eylül mü geliyor?
DANIŞTAY Saldırısı’ndan sonra ortaya çıkan “enformasyon bombardımanı”, gerçeği perdelemek için mi, yoksa daha önce üzerine bir türlü gidilemeyen “kontrgerilla türü” oluşumları mı işaret ediyor?
Kesin bir yanıt verebilmek çok güç.
Eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’ün, bir süre önce “özel oluşumların sansasyonel eylemlerde kullanmak üzere adam topladığını” açıkladığını hatırlayanlar için son saldırılar sürpriz olmamalı.
Dün piyasaya çıkan Tempo Dergisi’nde de bu açıklamayla ilişkilendirilebilecek ilginç bir haber var.
Haber, kendilerine “Özel Büro”, “Kuvayı Milliye” gibi isimler takan bir grup “milliyetçi”nin internete ilan vererek adam toplamaya çalıştığını anlatıyor.
İlanlar, 2007 yılına kadar 2 bin kişilik “coplu, telsizli ve motorize istihbarat ekipleri” kurmayı hedefliyor.
Tempo’ya açıklama yapan bir “Özel Büro” yetkilisi gruplarında halen 6 binden fazla “görevli” olduğunu, içlerinde Genelkurmay, polis ve MİT’ten de yetkililer bulunduğunu iddia ediyor.
Bir derneğin nasıl olup da bu tür faaliyetlerde bulunabildiği ve buna İçişleri Bakanlığı’nın, istihbarat kuruluşlarımızın nasıl olup da ses çıkarmadığı gerçekten ilginç.
Belli ki 12 Eylül öncesine rahmet okutacak bir süreç adım adım geliştiriliyor ve bu herkesin gözünün önünde cereyan ediyor.
Belediye gezisini Aydınlı Tekstil finanse ediyor
İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın eşi Özleyiş Topbaş’ın, AKP’li belediye başkanlarının eşleri için düzenlediği geziyle ilgili anlamakta zorlandığım bir konuyu dün yazmıştım.
Gezinin “sponsorlar” tarafından finanse edildiği söyleniyordu; ancak bu sponsorların açıklanmamış olması dikkat çekiciydi.
Dün Aydınlı Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Kavurmacı aradı. Gezinin maliyetini kendisinin karşıladığını belirtti.
Kadir-Özleyiş Topbaş çiftinin dünürü olan Kavurmacı, eşinin ve gelininin Özleyiş Topbaş tarafından organize edilen hayır işlerinde aktif olarak çalıştıklarını anlattı.
Özleyiş Topbaş’ın başında bulunduğu yardım organizasyonu, ihtiyaç sahiplerine kullanılmış giysi dağıtımını da sağlıyor. Kavurmacı’nın sahibi olduğu mağazalarda satılamayan ve seri dışı kalan ürünler de bu çerçeve içinde dağıtılıyor.
Bu uygulamanın Anadolu’nun diğer kentlerine de yayılmasını sağlamak için sistemin nasıl işlediğini diğer belediye başkanlarının eşlerine göstermek istemişler ve gezi de bu nedenle düzenlenmiş.
Aydınlı Tekstil’in adının bugüne kadar açıklanmamasının nedeni, Kavurmacı’nın “hayır işleri gizli kalmalı” prensibine dayanıyor.
Benim yazım üzerine bu açıklamayı zorunlu bulduğunu söyleyen Kavurmacı, Topbaşlar ile ilişkisinin sadece dünürlükle sınırlı kaldığını da özellikle vurguluyor.