Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Sansür işbaşında!

CNN Türk’teki Medya Mahallesi programı RTÜK tarafından uyarıldı. Bu uyarıların tekrarının daha ağır yaptırımlarla sonuçlanacağını da biliyoruz.
Programa bu uyarının verilme nedeni 7 Şubat 2011 tarihinde benim söylediğim sözler.

RTÜK üç üyesinin karşı çıkmasına rağmen benim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik eleştirilerimi RTÜK Kanunu’nun “kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez” maddesine dayanarak cezalandırmış. RTÜK bugüne kadar televizyonların tartışma programlarında siyasetçilere yönelik eleştirileri bu tanım içine sokarak cezalandırmamıştı.
Eğer böyle bir şey yapılmış olsaydı yandaş televizyon kuruluşlarının her gün uyarılması gerekirdi.
Normal olarak bu yapılmadı çünkü siyasetçiler ile ilgili eleştiriler ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirildi. Öyle görünüyor ki RTÜK şimdi de kendisine Başbakan’ı eleştirilerden koruma görevi biçmiş, onu yerine getiriyor.
Demokratik ülkelerde siyasetçilerin gerektiğinde “ağır eleştiriye” de açık olmaları gerektiği genel bir kabul.
AİHM’nin verdiği kararlarda bu açıkça tarif ediliyor. Ben onaylamıyorum ama benim ölçülerime göre “hakaret” sayılabilecek ifadeler bile bu çerçeve içinde değerlendiriliyor.
Bu köşenin okuyucuları benim hakaret etmek ile eleştiri yapmak arasındaki sınırı çizebildiğimi bilirler.
Görüşlerine karşı olsam da Başbakan’ın makamına ve kişiliğine saygı duyarım, sınırımı korumaya özen gösteririm.
RTÜK’ün bu kararı ifade ve eleştiri özgürlüğünün, genel olarak basın özgürlüğünün açıkça kısıtlanması demektir. “İleri demokrasi ülkesine” bu tutum yakışıyor mu?

Hukuk devletinde herkes yargılanabilir

HARP Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı’nın tutuklanmasıyla birlikte yine spekülasyonlara tanık olduk. Orgeneral Balanlı’nın tutuklanmasından iki gün önce Cumhurbaşkanı’nın Harp Akademileri’ndeki törene katılmayacağını bildirmiş olması, acaba tutuklama olayını önceden öğrendi mi sorusunu sordurdu.
Doğrusunu isterseniz buna ihtimal vermemeliyiz. Çünkü böyle bir durum olsaydı, savcıların ve yargıçların tutuklamaya çok önceden peşin olarak karar vermiş olduklarını da varsaymamız gerekirdi ki bunu düşünmek bile istemem.
Elbette bir suç varsa görevdeki bir asker de tutuklanabilir ve yargılanabilir. Hukuk devleti olmanın gereği budur.
Ama öyle bir ülkede yaşıyoruz ki bu tutuklamayı seçim öncesi hesaplara bağlayanlar da çıkabiliyor.
Ortada çok ciddi bir suç iddiası var. Bazı kanıtların güvenilirliği konusunda çok ciddi şüpheler olmakla birlikte yeni kanıtlar ile sıkça karşılaşıyoruz ve bu işin sağlıklı bir soruşturma ve yargılamaya ihtiyacı var.
Böyle olmalı ki suç varsa cezasız kalmasın, suç yoksa insanlar boş yere hapiste yatmasınlar, mesleklerini kaybetmesinler.
Öte yandan şu da var: Orgeneral Balanlı’nın günün birinde Balyoz Davası ile sorgulanacağı sır değildi, dört-beş aydır bu ihtimal vardı.
Ama kendisi kaçmadı ve ortaya çıkıyor ki delilleri karartabilecek olanağa da sahip değilmiş.
Bu durumda yargılanmasının “tutuklu” olarak yapılmasına neden gerek görüldü, tutukluluk için gereken şartlar neden göz ardı edildi, onu da anlayabilmek mümkün değil.

Bir doğru, bir yanlış

MERSİN’in Mezitli İlçesi’nde bir toplantıya katılan Devlet Bakanı ve AKP Mersin milletvekili adayı Zafer Çağlayan, gazetecilerin görüntü almasını engelleyen korumasını “Çek git buradan, kovuldun” diyerek azarladı.
Olay şöyle gelişti:
Bakan konuşmasını yaparken yaşlı bir vatandaş Çağlayan’ın yanına kadar gelerek sıkıntılarını anlattı. Sözü kesilen Bakan “Korumalarım nerede, yoklar mı” diye tepki gösterdi.
Bu sırada gazetecilerin görüntü almasını engellemek isteyen bir koruma görevlisi “Çekmeyin diyorum lan size, çekerseniz makinelerinizi kırarım” diye bağırdı.
Toplantı bitiminde durumu gazetecilerden öğrenen bakan da korumasını kovdu ve gazetecilerden özür dilemesini istedi. Bakan daha sonra gazetecilerden bizzat özür diledi.
Bakan’ın tutumunu hem beğendim hem de onaylamıyorum. Gazetecilerin görev yapmalarının korumalar tarafından engellenmesine karşı çıkması normal, ama bir kamu görevlisinin herkesin önünde azarlanması tuhaf.
Aynı nedenle daha önce Kemal Kılıçdaroğlu’nu da eleştirmiştim, Başbakan’ı da. Siyasetçiler, kendilerine yanıt veremeyecek durumda olan kamu görevlilerine hitap ederken daha özenli olmalılar.
Öte yandan koruma görevlilerinin basına karşı tutumları genellikle bu örnekteki gibi.
Onlara birilerinin işlerini daha iyi tarif etmesi gerek. Onlar, korumakla yükümlü oldukları kişileri gazetecilerden ve kameralardan değil, olası saldırılardan korumakla görevliler.
Ama ülkemizde artık her önüne gelenin gazetecileri ittirip kaktırması bir gelenek olduğu için onları da ne kadar suçlayabiliriz, bilemiyorum. Çünkü onlara örnek olacak kişiler bunu artık bir alışkanlık haline getirdiler.