Savcılar kendilerini bile koruyamıyormuş
İSMAİLAĞA Cemaati ile ilgili soruşturma yürüten Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in telefonlarının dinlendiği Adalet Bakanlığı tarafından da kabul edildi.
Bakanlık, dinlemenin 2008 yılında bir kısım yargıç ve savcı için başlatılan soruşturma nedeniyle, mahkeme tarafından verilen izinle yapıldığını, soruşturmanın da sürdüğünü açıkladı.
Savcı halen görevde olduğuna ve Adalet Bakanlığı dinlemenin yapıldığını da açıkladığına göre, yapılan dinlemeden bir suç kanıtı elde edilmediğini varsaymamız gerekiyor.
Eğer dinleme devam ediyor olsaydı, bakanlık bunu açıklar mıydı?
Kanuna baktım “kuvvetli şüphe olması halinde ve başka türlü takip edilemeyecek ise” dinleme izni şu suçlar için verilebiliyor:
“Göçmen kaçakçılığı, kasten adam öldürme, işkence, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, parada sahtecilik, suç işlemek için örgüt kurmak, fuhuş, ihaleye fesat karıştırma, rüşvet, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerini aklama, silahlı örgüt kurma ya da bu örgütlere silah sağlama, casusluk, silah kaçakçılığı, bankacılar için zimmet, hapis gerektiren kaçakçılık, tarihi eser kaçakçılığı.”
Demek ki ülkemizde bazı yargıç ve savcıların bu tür suçları işlediğine ilişkin kuvvetli şüphe var ve bu şüpheyi haklı çıkaracak deliller mahkemeye sunulmuş ve dinleme izni alınmış!
Ya da “daha kuvvetli olasılık”, bu tür olaylarda hep olduğu gibi ilgili mahkeme neye izin verdiğine bakma gereğini bile duymadan dinleme iznini vermiş!
Haberlerden izleyebildiğim kadarıyla dinleme sonrası yapılması gerekenler ile ilgili yasal mevzuata da uyulmamış.
Dinleme bittikten sonra 15 gün içinde ilgili kişiye dinlendiğinin bildirilmesi ayrıntısından söz ediyorum.
Savcının bu sayılan suçlardan birini işlediğini bilmeme olanak yok. Suç varsa, soruşturmayla kalmamalı, savcı açığa alınmalı, dava da açılmalıydı.
Benim dikkat çekmek istediğim konu, adalet mekanizmasının tam içindeki savcı ve yargıçların bile Anayasa tarafından teminat altına alınmış iletişim özgürlüklerinin kolayca çiğnenebildiğidir.
Bu köşede sürekli olarak “Haklarımızı koruyacak bir savcı yok mu” diye soruyorum, yanıtımı aldım: Savcılar, kendilerini bile koruyamıyorlar, nerede kaldı ki biz sıradan vatandaşların haklarını korusunlar?
Bu vergileri artık kaldırın
İSTANBUL Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası, Marmara Depremi’nin ardından, “depremin yaralarını elbirliğiyle sarmak” gerekçesiyle getirilen vergilerin (özel işlem ve özel iletişim vergileri) tutarının 24 milyar lirayı bulduğunu (eski parayla 24 katrilyon), rakamın bu yıl sonuna kadar 27 milyar liraya ulaşacağını açıkladı.
Herkes biliyor ki deprem sonrası imar faaliyetlerinin büyük bölümü yabancı kuruluş ve devletlerce yapılan yardımlar ile sağlandı. Hatırı sayılır miktarda Türk yardımseverin katkılarını da unutmayalım.
Hadi diyelim ki dışardan kimse bir şey yapmadı, yıkım bu toplanan vergiler ile tamir edildi.
O zaman da şunu sormak hakkımız: Toplanan para ile deprem sonrası açıklanan yıkım rakamları birbirini tuttuğuna göre, özel iletişim vergisinin kaldırılmasının zamanı gelmedi mi?
Depremin üzerinden on yıl geçti. 2002 yılının kasım ayından beri de iktidarda aynı parti var. Yani bu on yılın son yedi yılında iktidardaki parti aynı. Demek ki bu sorunun yanıtını vermesi gereken de AKP’den başkası değil.
Öte yandan Irak tarafından yaptırılan deprem konutlarındaki durum da devam ediyor. Yerel bürokratlara lojman sağlamak amacıyla bu konutların boşaltılması, hafta sonunda da polis zoruyla devam etti.
“Ankara’da vicdan sahibi kimse yok mu” diye sormuştum, demek ki soru sahibini hâlâ bulamamış!
‘Hayır’ demek muhalefet yolu değildir
HÜKÜMETİN ‘Kürt açılımı’ ile ilgili olarak ortaya henüz doğru dürüst bir şey koymadığına kuşku yok.
Daha önce verilmiş demeçler ve ağızda gevelenen sözlerden çıkartılmış varsayımlardan başka bir şey yok elimizde.
Dün İçişleri Bakanı ile buluşmalarının ardından SP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un açıklamalarını dinledim.
Kurtulmuş, kendi partisinin konuya nasıl bir çözüm planı ile yaklaştığını gayet açıklıkla anlattı. Katılırsınız ya da katılmazsınız, ama SP’nin bir görüşü var ve biz bunu öğrendik!
Merak ediyorum CHP ve MHP’de, bu açıklamayı dinleyen yetkililer ne düşündüler?
Ortada bir sorun var, hükümet bir şeyler geveliyor, CHP ve MHP şiddetle karşı çıkıyor, ama şunu hâlâ öğrenemedik: CHP ve MHP’nin sorunun çözümü için önerisi nedir?
Muhalefet sadece “Hayır” diyerek yapılmaz.
Bir demokraside muhalefet etmek demek, kendi parti görüşlerini açıklıkla ortaya koymak ve iktidarı da bu yola çekmeye çalışmak demektir.
Partiler, bunu yapabilirler ise iktidar alternatifi olabilirler.