Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Şehit babasına hapis cezası

HAKKÁRİ’de operasyona giderken şehit olan Er Halil Kömür’ün babası Ahmet Kömür, Başbakan’a hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandı ve 11 ay 25 gün hapis cezasına çarptırıldı.

Kararı veren mahkeme, Kömür’ün cezasını erteledi.

Yani Ahmet Kömür’ün hapse girmemesi için “aynı suçu” tekrarlamaması gerekiyor.

İddianameden anlayabildiğim kadarıyla davanın açılmasının nedeni, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın şikáyeti değil.

Dava, kanun öyle emrettiği için açılmış, mahkeme de sözlerde hakaret bulduğu için olsa gerek mahkûmiyet kararı vermiş.

Elbette bu ülkede kimse başkalarına hakaret etme özgürlüğüne sahip değil.

Sıkışınca hakaret etme alışkanlığı da bu toplumda oldukça yaygın olduğu için mahkemelerin bu tür hassasiyetler içinde olmasını da doğru buluyorum.

Ancak, acılı bir babanın, şehit oğlunun cenazesinde söylediği bazı sözler de herhalde “hakaret kastıyla” söylenmemiş olmalı.

Mahkemenin kararıyla, “askerlik yan gelip yatma yeri değildir” sözlerinin aynı günlerde söylenmiş olması da Erdoğan açısından bir “talihsizlik” olarak görülebilir.

Mahkemenin kararını okurken “keşke” diye düşündüm, “Başbakan davaya müdahil olabilseydi de bu sözlerin acıyla söylenmiş olmasını anlayışla karşıladığını belirtseydi”.

Kısa mesaj kazığı devam ediyor

CeBIT Fuarı önceki gün açıldı. Dünkü Hürriyet’in fuarla ilgili haberinin başlığı şöyleydi: “İstanbul, Asya ve Avrupa’nın dijital başkentine dönüşecek.”

Diğer gazetelerde de fuarda sergilenen teknolojik gelişmelerle ilgili sayfalar dolusu haberler vardı.

Cep telefonuna giren televizyondan, milyar dolarlık fırsatlardan söz eden ümit verici haberlerdi bunlar.

Gazeteleri okurken geçen gün yazdığım bir yazıyı hatırladım.

GSM operatörlerinin 100 bin dolarlık bir yazılım yatırımı yapmadıkları için, cep telefonu abonelerinin Türkçe SMS gönderimlerinde iki misli ücret ödediklerini anlatan bir yazıydı.

Fuarla ilgili haberleri okurken gördüm ki GSM operatörleri bu iş için de iyi para harcamışlar.

O paranın bir bölümünü vatandaşları kazıklamamak için kullansalardı, iyi olurdu diye düşündüm.

Bu arada Sanayi Bakanlığı Tüketiciyi Koruma Genel Müdürlüğü’ne ve Telekomünikasyon Kurumu Başkanlığı’na yaptığım çağrıya da bir yanıt gelmiş değil.

Beyler, Türk halkının vergileriyle orada oturuyorlar ama tüketicinin, Türkiye’de Türkçe kullanması nedeniyle kazıklanmasına ses çıkarmıyorlar.

“Demek ki işleri, vatandaşın sorunlarıyla uğraşmalarına olanak vermeyecek kadar çokmuş” diye düşündüm.

Adam sendeciliğin tipik bir sonucu

ANKARA-Adana karayolunda açılan çukura düşerek ölen yedi kişiyle ilgili haberlerin mürekkebi kurumadan, benzeri bir kaza Ankara’da kentin en önem verilen “protokol yolunda” meydana geldi.

Yeterli güvenlik önlemleri alınmadan açılan inşaat halindeki bir yolda iki otomobil “tuzağa düştü” ve bir kişi öldü, dört kişi yaralandı.

Yedi kişinin öldüğü kazadan sonra trafik yetkilileri olaydaki gerçek suçluları kurtarma telaşına girmemiş olsalardı, hiç kuşku yok ki Ankara’daki ikinci ölümlü olay da meydana gelmeyecekti.

Yollarda inşaat yapan herkes pabucun pahalı olduğunu görecek ve önlemlerini gözden geçirmek zorunda kalacaktı.

Ama bu olmadı ve yola sekiz metrelik çukur açıp iki tane uyduruk levha asarak önlem aldığını sananlar, trafik polisinin hazırladığı raporla ceza almaktan kurtuldu.

Öte yandan bu son olay da gösteriyor ki kamu görevlileri hiçbir olaydan kendilerine bir ders çıkarmıyorlar.

Yedi kişinin öldüğü kazadan sonra Ankara’daki son kazanın olduğu yoldan kim bilir kaç trafik polisi aracı, kaç karayolları aracı, kaç belediye aracı geçti. Kim bilir kaç tane bakan o yolu kullanarak havaalanına gidip geldi.

Hepsinin korumaları, peşlerinde koşuşturup duran genel müdürleri, müsteşarları var.

Eminim ki Ankara’nın Valisi, Belediye Başkanı da o yoldan geçip gittiler.

Demek ki o yolda bir kaza olabileceği, güvenlik önlemlerinin yetersizliği hiçbirinin dikkatini çekmemiş.

Bunu “duyarsızlık” ve “adam sendecilikten” başka bir kavramla açıklayabilir miyiz?