Semanur’un suçu neydi?
KONYA’nın Beyşehir ilçesinde 5 gün önce küçük bir kız intihar etti. 15 yaşındaydı. Cenazesini almaya kimse gitmedi, kimsesi yoktu, belediyenin olanaklarıyla toprağa verildi.
Semanur’un babası dört yıl önce cinayet suçundan hapse girmişti. Annesi de bu 15 gün önce fuhuş operasyonunda gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı.
Semanur’un nasıl bir bunalım içine girdiğini ve elini tutacak kimseyi de çevresinde bulamadığı için kendisini nasıl çaresiz hissettiğini anlayabiliyorum.
Gazetede küçük bir fotoğrafını da basmışlar. Saçlarını toplamış, kara gözleriyle bize öylece bakıyordu, dudağında bir Mona Lisa tebessümü ile.
İlçe Milli Eğitim Müdürü, “Semanur’un ailevi sorunları olduğunu bilseydik onu bir devlet yurduna yerleştirirdik” diyor. İntiharını öğrenene kadar durumdan haberdar olmamışlar.
Okuldaki öğretmenleri de Semanur’un durumunu fark etmemiş belli ki. Semanur, ana babasının günahlarını toplumun içinde tek başına ödemiş gibi görünüyor.
O çok övündüğümüz toplumsal dayanışma duygumuz da yok olmuş, konu komşu da Semanur’un durumu ile pek ilgilenmemiş. İlgilenen birisi olsa, belki bir yetkiliyi uyarır, onu içinde debelendiği çaresizlikten kurtarmak mümkün olabilirdi.
İşini severek yapan tek bir kamu görevlisi bile, öğretmenleri olsun, polis amcaları olsun, sosyal hizmet görevlileri olsun, Semanur’u umursamış olsaydı, şimdi yaşıyor olacaktı.
Dünyanın bilmem kaçıncı büyük ekonomisi olmayı başardık, iyi kötü işleyen bir demokrasimiz var ama daha hâlâ kimsesiz küçük çocukların geleceklerini sıkı sıkıya takip eden adam gibi bir düzen kuramamışız.
Cumartesi günü keyfinizi kaçırdığımın farkındayım, ama Semanur’un gazete sayfasından bana bakan o sevimli yüzü sanki bunu yapmamı ister gibiydi.
Evet, hepimizin keyfi kaçsın. Kamu görevlileri işlerini düzgün yapmadıkları için bu ülkede küçücük kızlar kendilerini öldürüyorlar, herkes bunu aklının bir köşesinde tutarak yaşasın!
Bu protesto çok ayıp olur
CHP, Cumhurbaşkanı’nın 29 Ekim’de “tek davet vermesini” protesto edecek haberleri ile “dur bakalım, davetiye gelsin, öyle karar verelim” haberleri gazetelerde aynı gün yayımlandı.
Eğer sözü edilen protesto gerçekleşecekse, bunun nasıl bir protesto olduğunu anlayabilmek mümkün değil.
Cumhurbaşkanı’nın davetine türbanlı konukların da gelmesi ya da Cumhurbaşkanı’nın eşinin türbanlı olmasının nesini protesto edeceksiniz?
Bu ülkede başını örtmeyi dini inanışının gereği olarak düşünen çok sayıda kadın var.
Kimisi baskıyla takıyor, kimisi isteyerek bunu yapıyor.
Mücadele edilmesi gereken şey, türbanlı kadınların toplum içine karışmaları değildir. Kadınlar ile erkekler arasındaki eşitsizliğin altını kaba bir şekilde çizen bu zihniyetle mücadele gerekir.
Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne gelecek olan davetliler, orada bir kamu görevini yerine getirmeyecekler.
Bu ülkenin en önemli milli günlerinden birini kutlayacaklar, ortak paydamız budur.
O mekânda, bir davette uyulması gereken kıyafet kurallarını belirleyecek olan da davetin sahibidir, başkasına bununla ilgili söz söylemek düşmez.
Elbette her davete katılmak gibi bir zorunluluk da yoktur ama bunu bir giyim kuşam protestosuna çevirmek, esasen böyle bir hareketin içinde olana zarar verir.
Bir davete katılacak kadının kılık kıyafetine karışmak, en azından ayıptır.
Susamlı Halkanın Tılsımı
AKŞAMÜSTÜ, fırından yeni çıkmış bir simit, yağlı eski kaşar peyniri ve demli bir çayın, hele bir de Boğaz’a bakarak atıştırıyorsanız, vereceği keyfi ne verebilir?
Çok fazla alternatif sayamıyorum. Aklıma gelenleri elemem için iki saniye düşünmem yetiyor.
Artun Ünsal’ın yeni kitabı “Susamlı Halkanın Tılsımı – İstanbul’da kara fırından simit saraylarına, simit, peynir ve çayın türküsü” ismini taşıyor. Ünsal’ın daha önceki kitapları gibi bu da Yapı Kredi Yayınları’ndan yayımlandı.
Artun Hoca, bir süredir geleneksel lezzetlerimiz ile ilgili çalışıyor. Ekmek, peynir, zeytin ve yoğurdun öyküsünü anlattığı kitaplarını, Türkiye’nin dört bir yanını gezerek yazmıştı. O kitaplar yayımlanana kadar Türkiye’de bu kadar çok çeşitte peynir, yoğurt ve ekmek üretildiğini bilmiyordum.
Artun Ünsal, böylece bir bölümü artık aşırı yerellikten yok olmaya yüz tutmuş lezzetlerimizi ölümsüzleştirdi.
Bu kitapların hepsi, “Evimde iyi bir kütüphanem olsun” diyenlerin mutlaka edinmeleri gereken türden kitaplar: Titiz bir araştırmacılık ile zevkli bir üslubun şekillendirdiği metinler, mükemmel fotoğraflar, kaliteli bir baskı ve cilt.
Böyle bir kitabın yayımlandığından haberiniz olsun istedim.