Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Sürece asıl bu zırvalar zarar verir!

PKK, Abdullah Öcalan’ın söz verdiği gibi daha önce kaçırdığı kaymakam adayı, polis ve askerlerden oluşan kamu görevlilerini serbest bıraktı.

Önemli bir olaydır, kurtulanlara geçmiş olsun diyorum, ama yetkililerin tutumlarıyla ilgili söyleyeceklerim de var.

“Barış süreci bozulmasın” diye çok hassasiyet gösterilmiş! Yetkililer böyle diyor.

Bunun için tedbirler alınmış, İçişleri Bakanı diyor ki “Propaganda yapmalarına mahal vermedik.”

Nasıl verilmediğini anlayamadığımı söylemeliyim.

Terör örgütü, devletinizin görevlilerini kaçırmış, aylardır elinde tutuyor ve siz gidip onları kurtaramıyorsunuz. Örgütün lideri hapisten mektup yazınca tuttuğu görevlileri bırakıyor ve bu örgüt propagandası olmuyor, öyle mi?

Bundan daha âlâ propaganda olur muydu zaten?

Yetkililerin söylediğine göre “Barış süreci sabote edilmesin diye Haburvari görüntülerin oluşmasına izin verilmemiş!”

Hoppalaa!

Haburvari görüntü nasıl olacaktı? İnsanlar davulu, zurnayı kapıp, bayrakları açıp, sınıra mı koşacaklardı, PKK elindeki sekiz kişiyi bıraktı diye?

Evet, barış sürecini kimse sabote etmesin ama böyle zırvaların da bu sürece çok zararı dokunduğunu kimse aklından çıkarmasın!

Toplum mühendisliği tam gaz

İLKOKUL birinci sınıflar için “kaynak kitap” olarak gösterilen “Paytak Penguenler ile Tanışalım” isimli kitaptaki dişi penguenlerin tesettüre sokulması basit bir işgüzarlık mıdır?

Hiç sanmıyorum.

Bu bir toplum mühendisliği girişiminden başka bir şey değildir.

Sistematik beyin yıkama yöntemlerini kullanarak “muhafazakâr toplum yaratma” amacına yönelik bir eylemdir.

Bir taşla birkaç kuş da vuruluyor hem:

1– “Dişi penguen bile türban takıyorsa, insanlar için de normali budur” fikrini daha beş yaşındayken çocukların beynine sokmak.

2– Toplumsal yaşam içinde kadının yer almasını, belli örtünme koşullarına uyması şartına bağlamayı normalleştirmek.

3– Toplumsal işbölümünde kadının yerinin evi olduğunu daha beş yaşındayken çocuklara belletmek. Yeri geldiğinde “Anaların ayaklarının altı öpülür” derler ama kadınlar için biçtikleri rol bundan ibarettir.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz gün şöyle söylüyordu:

“Bu yıl 467 bin yavrumuz seçmeli Kuran–ı Kerim’e müracaat etti. Aynı şekilde siyer–i nebi dersimiz var, Peygamber Efendimizin hayatı.

270 bin yavrumuz da bu derse müracaat etti. Türkiye bir değişimi, bir dönüşümü yaşıyor.”

Evet, bu değişim–dönüşüm programı için 4+4+4 sistemini icat ettiler, kafalarındaki “İslamcı–muhafazakâr” toplumu yaratmak için de ellerinden geleni yapıyorlar.

Bunu sormamdan hoşlanmayacaklarını biliyorum ama yine de soracağım:

Bu dünya yüzünde eğitimi dini referanslara dayandırarak ve İslamcı muhafazakârlığı körükleyerek, bilimde, sanayide, teknolojide ilerlemeyi başaran bir ülke var mı?

Bu ceza ODTÜ’ye değil ülkenin geleceğine

ORTA Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) dünyanın en iyi üniversiteleri arasında 60. sırada yer alıyor.

Türkiye’nin yüz akı ve çok önemli bir bilim kurumu ama bir sorunu var ki AKP ile iyi geçinemiyor.

AKP’nin belediye başkanı, arazisine göz koymuş, ele geçirmek için değişik yöntemler deniyor.

Başbakan deseniz, o da “Neyleyim böyle hocaları, yazıklar olsun” havasından çalıyor.

Dünyanın sayılı üniversitelerinin ortalama 4 milyar dolarlık bütçesine karşın,

300 milyon dolarlık bütçesi ile en iyi 100 üniversite sıralamasında ilk 60’a giren ODTÜ’ye, AKP’nin YÖK’ü kadro vermiyor! (“AKP’nin YÖK’ü” diye yazdığım için şimdi bir açıklama döşenirler kesin, “Biz Cumhuriyet’in bir kurumuyuz” diyerekten, ama zahmet etmesinler, kimseyi kandıramazlar.)

Bütün bu gelişmelerin sonucu,

ODTÜ Rektörü’nün ağzından şöyle ifadesini buluyor:

Ek kadro istemiyoruz, mevcut kadroların kullanım iznini istiyoruz. 300 kadromuz boş. En iyi okullarda okumuş insanları 2200 TL ile çalışmaya ikna ediyoruz, ama kadro alamıyoruz”.

ODTÜ’de halihazırda 300 öğretim üyesi kadrosu boş bulunuyor. Her yıl da 40 kişi emekli oluyormuş.

Rektör, “25 sene yeni kadro istemiyoruz, kadromuz var, bu kadrolarımızı kullandırmak istiyoruz. Kullanım izni istiyoruz, verilmiyor” diye yakınıyor.

Bu nedenle ODTÜ kadro veremediği önemli hocalarını yurtdışındaki üniversitelere de kaptırıyormuş.

Türkiye’de bu iktidar döneminde işlerin nasıl yürüdüğünü bilenler için hiç sürpriz olmaması gereken bir durum bu.

Çünkü bu arkadaşların iktidarında, “Ya bizdensin ya da yoksun” kuralı geçerli. “Kinlerine sahip çıkmayı” marifet zannediyorlar, toplumun bir bölümüne kinle bakmaya devam ediyorlar.

Arada olan ODTÜ gibi gerçek anlamda çağdaş kurumlara oluyor tabii ama onların umurunda değil bu.

Başbakan’ın sözünü bir kez daha hatırlatayım: “Türkiye bir değişimi, bir dönüşümü yaşıyor.”

Bunun çağdaşlaşma yönünde bir dönüşüm olmadığının bir örneği de ODTÜ’nün başına gelenlerdir.