Suriye konusunda uyumayalım
LİBYA havadan bombalanır, Yemen’de işler iyice karışır, Bahreyn’de Suudi askerleri devriye gezerken Suriye de karıştı.
Suriye’nin Dara kentindeki gösterilere müdahale eden güvenlik güçlerinin beş kişiyi öldürdükleri ileri sürülüyor.
Elbette bunun ne kadar doğru olduğunu bilmemize olanak yok. Gerçek olabileceği gibi Suriye rejim karşıtlarının dünyanın dikkatini çekmek için yaydığı bir haber de olabilir.
Hangi durum gerçek olursa olsun sonuç değişmiyor.
Tunus’ta başlayıp, Mısır’a sirayet eden ve Arap coğrafyasının birçok ülkesine yayılan muhalif hareketlerin genel karakterinin Suriye’de de tekrarlanmasını beklemek gerek.
Bu ülke de uzun yıllardır aynı aile tarafından yönetiliyor, muhalefet zorla sindirilmiş ve şimdi o muhalefetin kendisinden önceki örnekleri izleyerek cesaretleneceğini tahmin etmek için falcı olmaya gerek yok.
Suriye’de neler olacağı, Türkiye’yi birçok Arap ülkesindeki gelişmelerden daha çok ilgilendiriyor olmalı.
Birincisi sınır komşusuyuz, ikincisi bugünkü hükümet ile Suriye rejimi arasındaki ilişkiler artık “arkadaşlık” düzeyinde, üçüncüsü Suriye’deki olası bir isyan sadece o ülkeyi değil, Lübnan’ı, Irak’ı da etkileyebilir, oralardaki dengelerin değişmesine neden olabilir.
Libya’da olaylar başladığında Türkiye doğru bir yol izledi. Önceliğimiz vatandaşlarımızı o kargaşadan kurtarmaktı ve bu iyi başarıldı. Sonraki gelişmelerin hükümet tarafından öngörülebildiğini ve buna uygun politikalar izlenebildiğini ise söyleyemeyiz.
Şimdi hükümetin Suriye işine iyice yoğunlaşması gerekiyor. Libya’yı izlemekte yapılan hatanın tekrarlanmaması için bu şart.
Eğer muhalif gösterilerin şiddet ile bastırılması söz konusu ise bunun yakın bir gelecekte Suriye’yi de Batı ittifakının hedefine koyacak bir gelişme olduğunu görmeliyiz.
Suriye’de işler iyice karışmadan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın dostu Esad’a bu tehlikeyi iyi anlatması gerekiyor.
Size ‘ağabey’ diyebilir miyim amca?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, geçenlerde Cidde Ekonomik Forumu’na katıldı ve açılışta bir de konuşma yaptı.
Anadolu Ajansı’nın konuyla ilgili haberlerini tararken, Başbakan’ın konuşmasından gazetelerimize pek yansımayan bir bölüm buldum.
Önce Başbakan’ın neler söylediğini okuyalım:
Başbakan konuşmasına Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın bölge liderleri içinde yaşça en büyük olduğunu belirtiyor ve şöyle devam ediyor:
“İkili görüşmemizde, ‘Türkiye’de biz en büyüklere ağabey deriz. Size de ağabey diyebilir miyim’ dediğimde, gülerek ‘evet diyebilirsin’ diyen değerli dostum, Harameyn Şerifin Melik Abdullah’a şifalar diliyorum. Cidde’den kendilerine şahsım ve bakan arkadaşlarım adına en kalbi selamlarımı göndermek istiyorum.”
Bu sözleri okuyunca aklıma Türk filmlerinin unutulmaz repliği geldi: “Size anne diyebilir miyim teyzeciğim?”
Hatırlarsınız, bu köşede yabancı ülkelerin liderlerine ve eşlerine pahalı hediyeler verme alışkanlığı olan Kral Abdullah’ın, Türkiye ziyaretinde kimlere, hangi hediyeleri verdiğini sormuş, ama bir türlü yanıt alamamıştım. Konuyla ilgili olarak TBMM’de verilen bir yığın soru önergesi de yanıtsız kalmıştı, hatırlayacaksınız.
Şimdi öğreniyoruz ki Başbakan ile Kral arasında bir “ağabey-kardeş” ilişkisi de varmış.
Böylece Başbakan’ın bu soruya neden yanıt vermediğini de öğrenmiş bulunuyoruz.
Belli ki Başbakan bu konuyu bir “aile içi mesele” olarak algılıyor, “Ağabey-kardeş ilişkisinin gereğidir” diye düşünüyor.
Aile içi meselelerle ilgili sorulara yanıt vermemesini de herhalde eleştirmemeliyiz!
Siyaset babadan kalan bir miras olunca
DYP’li eski bakan Esat Kıratlıoğlu’nun oğlu Ahmet Kıratlıoğlu, bir trafik kazasında hayatını kaybeden ANAP dönemi bakanlarından Adnan Kahveci’nin oğlu Cihan Kahveci, eski MHP yöneticilerinden Şevket Bülent Yahnici’nin oğlu Dündar Yahnici, MHP’den milletvekili aday adayı oldular.
Eski Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in oğlu İhsan Kerim Cem, CHP’den aday.
ANAP Rize eski milletvekili Mustafa Parlak’ın oğlu Adnan Talip Parlak, Rize milletvekilliği için AKP’den aday adayı oldu.
Necmettin Erbakan’ın oğlunun da siyasete hevesli olduğunu biliyoruz ama askerlik sorunu nedeniyle bu kez aday adayı olmayabilir. Ama unutmayalım ki Erbakan’ın gelini ve kızı da siyasetin içinde.
Aday listelerinin belirlenmesi için konulan tarih yaklaştıkça, milletvekili olmak isteyen eski siyasetçilerin çocuklarının sayısının artacağını da şimdiden söyleyebiliriz.
Baba mirasıyla siyaset yapma geleneğinin Türkiye’de iyi işlediğini biliyoruz.
Bu sadece onların kişisel istekleriyle de olmuyor, İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü’de olduğu gibi “çevre” de onları bu işe zorluyor.
Çocuklukları ve gençlikleri siyaset konuşulan, siyaset yapılan evlerde geçen insanların politikaya merak salması ve milletvekili olmak istemelerinde aslında çok büyük bir tuhaflık da görmüyorum.
Ancak şunu söylemeden de geçmek istemiyorum.
Bunun asıl nedeni kuşkusuz ki siyasete girme ve siyasette yükselmenin yollarının bizim partilerimizde tıkalı olmasıdır.
Milletvekili adaylarının kim olacağının liderin kararına bağlı olması, parti içi demokrasi kanallarının tıkalı olması, “soyadının” bir avantaja dönüşmesine yol açıyor.
Siyasi partilerimizde bugünkü düzen sürdüğü sürece de böyle olmaya devam edecek.