Teğetin yeni bir tarifi var demek ki
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, geçenlerde, küresel ekonomik krizin bu kez teğet bile geçmeyeceğini söylemişti.
Önceki gün de şunu söyledi: “Kriz, uzun dönemde ekonomimiz üzerinde kalıcı olumsuz bir etki bırakmayacak.”
Bundan şu sonucu mu çıkarmamız gerekiyor: Kısa dönemde krizin etkileri olabilir!
Demek ki “Teğet bile geçemez” kavramına bildiğimizden farklı anlamlar yüklenebiliyor.
Zaten daha sonra da “israftan kaçmayı, tedbirli olmayı” önerdi.
“Bir evde otururken lüks ev peşine düşmeyin” dedi.
“Oturduğun yerde oturmaya devam et, paran olursa önce araba alacağına bir ev al” diye ekonomik öğütlerine devam etti.
Her şey yolundaysa insanlar ellerine para geçince neden daha iyi bir evde oturmak, daha iyi otomobillere binmek ya da ayaklarını yerden kesecek bir otomobil almaktan vazgeçsinler?
Bunu bilemiyoruz.
Demek ki Başbakan’ın bildiği, bizim bilmediğimiz başka türlü gelişmeler var, Başbakan ekonomiyi biraz soğutmak istiyor.
Belki haklı da olabilir. Yakın çevresindeki herkesin son sekiz yılda maşallah hayatı gayet iyi yönde değişti.
Sultanbeyli’de hazır bir evi olanlar bile Çamlıca’da villalar alıyorlar.
Hem ne o öyle? Eline üç kuruş geçen yeni dönem zenginleri paraları götürüp götürüp dört çekerli araçlara yatırıyorlar. Hem trafikte yer kaplıyor hem de dünyanın benzinini yakıyor.
Bir de dedikodu çıkıyor sonra, yeni dönem zenginleri ciplerden inmiyor, bu değirmenin suyu nereden geliyor diye!
Sosyal sınıflar meselesini gözden kaçırmayalım
KÜRTLERE pozitif ayrımcılık uygulaması ile ilgili tartışmayı ilgiyle izledim.
Biraz Nasrettin Hoca gibi olacağım ama iki tarafın da haklı olduğu meseleler var.
Bölgelerarası dengesiz gelişmenin ortadan kaldırılması, eğitim, sağlık gibi hizmetlerden yararlanma konusunda geri kalmış bölgelere daha çok yatırım yapılması gibi genel doğrular bunlar.
Ama unutmayalım ki Türkiye’nin en gelişmiş bölgeleri olduğunu düşündüğümüz yerlerde bile bu konularda durum Hakkâri’nin köylerinden farklı olmayabiliyor.
Kürtçenin yaşayan bir dil olarak geliştirilmesi, öğreniminin kolaylaştırılması ile birlikte Kürtçe edebiyatın da özel olarak desteklenmesi gerekiyor, bu da küçümsenecek bir şey değil.
Ama “pozitif ayrımcılığın” ekonomik meselelerde bir bütün olarak Kürtler için uygulanması da bana pek mantıklı gelmiyor.
Çünkü Diyarbakırlı tüccar ya da sanayici ile Diyarbakırlı köylü ya da işçilerin meseleleri aynı değil.
Ama Yozgatlı bir işçi ile Şırnaklı işçinin temel sorunları aynı. Afyonlu köylü ile Bingöllü köylünün asıl sorunlarının aynı olduğu gibi!
Bir Kürt işadamının sırf Kürt olmaktan doğan sorunları ile bir Kürt işçinin Kürt olmaktan kaynaklanan sorunları ortak olabilir. Ama içinde bulundukları sosyal sınıflar itibariyle çıkarları arasında çelişkiler vardır ve Kürt dar gelirliler ile Türk dar gelirlerin ortak sorunları çok daha fazladır.
“Pozitif ayrımcılık” yapacağım derken sınıfsal meseleleri gözden kaçırmamak gerekir.
Artık birçok kişiye bu bakış belki “demode” geliyor ama gerçek sorun budur.
Kürt ve Türk milliyetçiliğinin açmazı da bu zaten! Sorun bu temelde çözülemez.
Böyle çözmeye kalkanlar da yepyeni sorunların yaratıcısı olurlar.
Arda Turan için sevindim de üzüldüm de!
ARDA Turan’ın Atletico Madrid’e transfer olduğu haberini duyduğumda insan Arda için sevindim, futbolcu Arda için üzüldüm.
Bu ülkedeki baskı altında mutlu olması zordu, her halinden bu anlaşılıyordu ve böylece Madrid gibi nispeten daha sakin bir ortamda mutlu bir yaşam kurabilir. Buna sevindim.
Ancak Arda’nın Atletico Madrid tercihini doğru bulmadım.
Arda, üstün yetenekleri olan bir futbolcu ama daha çok genç. Futbolunu geliştirmeyi başarabilirse dünyanın tanınmış yıldızlarından biri olabilecek vasıflara sahip.
Bu yer Atletico Madrid değildir diye düşünüyorum.
Bilmediği, tanımadığı bir futbol ortamında, üst düzey yarışma içinde olmayan bir takımda yeteneklerini göstermesi o kadar kolay değil çünkü.
İspanya ligi iki büyük takım tarafından domine ediliyor ve o iki takımdan biri Atletico değil.
Daha önce yine Arda Turan için yazdığım yazıda İngiltere’de futbol oynamasının kendisi için daha yararlı olacağını söylemiştim.
Bu fikrim devam ediyor. Bir yandan profesyonellik anlayışı gelişirken, diğer yandan da en üst düzey futbolcuların oynadığı bir ligde futbolunu daha kolay ilerletebilirdi.
Onu artık burada canlı olarak izleme olanağı bulamayacağımız için üzülüyorum ama bu ortamdan uzaklaşarak en doğrusunu yaptığını da kabul ediyorum. Hayırlı olsun diyorum.