Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Tek seçici ne derse o olur

BALYOZ davasından tutuklanan Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı’nın yardımcılığı görevinde de bulunan, AKP İstanbul milletvekili adayı emekli Tümgeneral Şirin Ünal, Sözcü gazetesinden Saygı Öztürk ile konuştu.

Ünal, “Orgeneral Balanlı ile birlikte çalıştınız mı?” sorusuna “Başbakanımızın milletvekili adaylarına kendi başınıza basınla konuşmayın diye talimatı var. O yüzden sorunuzu cevaplandıramam. İl başkanımız Aziz Babuşçu’nun basın danışmanıyla konuşun. Onlardan onay çıkarsa sorunuza cevap vermemde bir sakınca olmaz” yanıtını verdi.
Şirin Ünal’ın bu tutumunu yadırgadığımı söylemeliyim.
Kendisi milletvekili olup TBMM’ye girmeye hazırlanıyor ama basit bir soruya yanıt vermek için bile Başbakan’ın ya da İl Başkanı’nın onayını bekliyor.
Seçilmeyi başarırsa TBMM’de milleti temsil edecek, kanunlar hakkında fikirlerini söyleyecek, oy kullanacak.
Ama basit bir soruyu bile doğrudan yanıtlamak istemiyor, “parti disiplinini” çiğnememek için izin bekliyor.
Aslında belki de bunu hiç yadırgamamalıydım. Çünkü emekli General Ünal da biliyor ki bizde “parti disiplini” denen şey liderin sözünden çıkmamaktan ibarettir.
Milletvekillerinin “tek seçicisi” ya da asıl seçicisi parti lideri olunca, milletvekili adaylarının da o seçmenin iki dudağının arasından çıkacak işareti beklemeleri normal.
Bizim parlamenter demokrasimiz böyle çalışıyor!

Türkiye’nin dergisi 18 yaşında

ATLAS dergisi bu ay 18. yaşını kutluyor. “Bavulları hazırlayın gidiyoruz” reklamlarıyla başlayan yolculuk hiç durmaksızın 18 yıldır sürüyor.
Türkiye’de dergi yayıncılığı en zor işlerden biridir. Çünkü dergi işi esasen refah ülkelerinin işidir ve insanların refah düzeyindeki artış, hem dergi okuyuculuğunu arttırır, hem de reklam verenin dikkatini bu özel hedef kitlelere yönelen dergilere çeker.
Bu nedenle birçok yayıncı lisanslı yayınlara yönelir. Bu sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın başka birçok yerinde de böyledir.
Atlas, bu kaderi değiştiren önemli örneklerden biri oldu. 18 yıldır, sayfalarında sadece kendi ürettiği malzemelere yer verdi. Yabancılar tarafından yapılmış röportajları çok daha ucuza satın alıp işin kolayına kaçmak yerine zor ve pahalı olanı denedi.
Ve sanıyorum bütün dünyada “tekil bir örnek” olma başarısını da bu sayede yakaladı.
Aynı kulvarda yayın yapan yabancı dergiler, gittikleri ülkelerde yerel coğrafya dergilerini satamaz hale getirirken, Atlas Türkiye’de rakip tanımadı. Ayakta kalmakla da yetinmedi, tirajıyla da farkını ortaya koyabildi.
Türkiye sadece kendi coğrafyasını değil, dünyanın kolayca gidilip görülemeyen coğrafyalarını, zirvelerini, göllerini, nehirlerini, dağlarını kendi insanlarının gözüyle tanıdı, öğrendi.
Atlas’ı bugüne getiren ve fedakârca çalışan tüm arkadaşları kutluyorum.
Bugüne kadar Atlas ile tanışmadıysanız, bu ay Atlas ile tanışmanız için de iyi bir fırsat var.
Atlas bu ay doğum gününü bugüne kadar Türkiye’de yapılmamış bir iş ile kutluyor, okuyucularına 1/250.000 ölçekli dev bir Karayolları Atlası veriyor.
Türkiye’yi keşfe başlamak için iyi bir fırsat, haberiniz olsun istedim.

Şampiyonu kötüleme çabası

BU yıl nefes nefese giden bir şampiyonluk yarışı izledik ve Fenerbahçe, Trabzonspor’u averajla geçip şampiyon oldu.
Fenerbahçe’nin her şampiyonluğundan sonra olanlar yine oldu.
Trabzonspor “gönüllerin şampiyonu” ilan edildi, Fenerbahçe’nin şampiyonluğu hakem oyunlarına, federasyon numaralarına bağlandı.
Fenerbahçe’nin şampiyonluğu iki kez kıl payı kaçırdığını kimse hatırlamıyor. Kimsenin aklına “Fenerbahçe hakem oyunlarında bu kadar becerikliyse iki sezon son maçta nasıl şampiyonluğu kaptırdı” diye sormak gelmiyor.
Fenerbahçe’nin Ankaragücü maçında üç penaltı kazanmasına dikkat çekiliyor ama aralarında tescilli Aziz Yıldırım düşmanları da bulunan tüm hakem yorumcularının bu penaltılar için “Evet, gerçekten penaltıydı” dediklerini kimse hatırlamak istemiyor. Üstelik aynı hakemin Trabzonspor-Gaziantepspor maçında ceza sahası dışındaki bir faulü penaltı ile cezalandırdığı da bir gerçek olarak ortada dururken!
Şimdi de Fenerbahçe’nin şampiyonluğunun FİFA tarafından iptal edileceği geyiği var.
UEFA dururken FİFA bu işe neden karışsın, federasyonun tescil ettiği bir lig varken UEFA bu işle nasıl ilgilensin gibi temel sorular sorulmuyor tabii.
Aralarında siyasetçilerin de bulunduğu bir grup böylece taraftarlar arasına nifak tohumlara saçmaya devam ediyor, bu takımların önümüzdeki sezon da birbirleriyle yarışıp karşılaşacakları unutuluyor.
Futbolda şiddetin bu tür nifaklardan beslendiği unutuluyor.
Bu çok normal belki de. Fenerbahçe, sadece futbolda değil, voleybol ve basketbol gibi dallarda, amatör branşlarda farkı o kadar açtı ki birilerinin mutlaka bir şeyler yapması gerekiyor.
Çabalayıp hep birlikte yükselmek yerine Fenerbahçe’yi de paçasından tutup aşağı çekmeye çalışıyorlar. Yönetimlerin başarısızlıklarını örtmenin en iyi yolu olarak bu görülüyor.