Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Tony Blair Türkiye’de yaşasaydı

İngiltere Başbakanı Tony Blair, partisinin başından ve Başbakanlık makamından 27 Haziran’da ayrılacağını açıkladı.

Blair, isteseydi iki yıl daha başbakanlık yapabilecek durumdaydı.

10 yıldır iktidarda bulunan Blair’in görevlerini bırakacağı geçen ayki yerel seçimler öncesinden beri biliniyordu.

Blair, görevinden ayrılmayı yerel seçimlerden sonraya bıraktı, çünkü partisinin bu yerel seçimlerde oy kaybedeceğini biliyordu ve “faturayı” ödeyecek kişinin kendisi olmasını istedi.

Büyük bir sürprizle karşılaşılmazsa yerine gelecek olan da belli: Maliye Bakanı Gordon Brown.

Brown’un popülaritesinin İşçi Partisi’ne gelecek seçimlerde bir iktidar şansı daha yaratabileceği düşünülüyor. Blair’in görevini bırakmasının nedeni de partisine gelecek seçimlerde bir şans yaratma isteği zaten.

53 yaşındaki bir politikacının, daha görev süresi bitmeden koltuğa yapışıp kalmamış olması, kamuoyunun sesine kulak vermeyi tercih etmiş olması bizdeki “koltuk sevdalılarına” da bir ders olur mu?

Hiç sanmıyorum.

Geçtiğimiz seçimin mağluplarının çoğu, hatta barajı geçemeyenlerden bazıları bile hálá partilerinin başındalar, bir seçime daha girmeye hazırlanıyorlar.

Şu anda “AKP’ye vermeyeceğim ama kime oy vereceğimi bilmiyorum” diyen geniş kitleler, karşılarında yepyeni liderler görmüş olsalardı hálá böyle düşünürler miydi?

Koltuklarına yapışıp kalmış liderlerin, bir sistemi nasıl tıkadığının laboratuvarı gibi oldu Türkiye.

Tarih hepsini “Zamanında bırakmamakla Türkiye’ye çok büyük kötülük yaptılar” diye yazacak.

Buna ’Meclis darbesi’ denir!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın “anayasal düzenden intikam alma planı”, ANAP lideri Erkan Mumcu’nun da katkılarıyla sonuçlandı.

Onaylanırsa, yeni cumhurbaşkanı halk tarafından, iki kere beş yıl görev yapabilme olanağıyla seçilecek.

Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin, parlamenter bir sistemde “yürütmede iki başlılığa yol açacağını”, iki kere beş yıl görev yapma hakkının ise bu makamı politize ederek sistemin işleyişini tahrip edeceğini çok söyledik, yazdık.

Ama demek ki bir kere daha ihtiraslar ve intikam hisleri aklın önüne geçmiş.

Bizim anayasal sistemimizde, Cumhurbaşkanlığı ile ilgili bir düzenleme yapılması gerekiyorsa, bu mevcut yetkilerinin azaltılması için yapılmalıydı. Parlamenter sistemin işleyişinde sorunlar yaratan buydu.

Öyle görünüyor ki Türkiye adım adım bir tek adam diktasına doğru götürülüyor.

Anayasa değişiklikleri bunun ilk adımıdır.

Bu aynı zamanda ciddi bir uyarıdır da: Anayasa’yı keyfine göre değiştirecek çoğunlukların gözlerini kararttıklarında neler yapabileceklerini gösteren bir uyarıdır.

Ve sistemin işleyişi için son derece önemli bu değişikliklerin, görev süresi bitmiş, iki ay sonra yenilenecek bir Meclis tarafından yapılması da sadece “Meclis darbesi” tanımıyla açıklanabilir.

CHP hayal peşinde koşmasın

HÜRRİYET internet sitesinde yayımlanan bir haber CHP lideri Deniz Baykal’ın “sol gösterip sağ vuracağını” anlatıyordu.

Habere göre, CHP listelerinde merkez sağın önemli isimlerine de yer verecek.

Elbette listeler açıklanana kadar bu tür spekülasyonlara çok tanık olacağız.

Ancak, CHP liderinin, merkez sağ seçmenin bu seçimde CHP’ye oy vereceğini düşündüğü de bir sır değil.

Türkiye’de “sol” oyların, toplamın yüzde 30’u kadar olduğu tahmin ediliyor ancak son seçimde böyle bir oy da alınamadı.

Bunun nedeni Türkiye’de sol seçmenlerin sayısının azalması değil, tam tersine kendisini “sosyal demokrat” olarak tanımlayan partilerin sağa kaymış olmasıdır.

Anketlerde “kararsız” olarak görünenlerin önemli bölümünün “Gerekirse CHP’ye veririm” demelerinin nedeni de budur.

CHP, bir sol-sağ çorbası ortaya koyup, ne dediği belli olmayan bir seçim stratejisi ile gerçek oyunu kaybeder. Geleneksel olarak CHP karşıtı merkez sağ seçmenden de umduğunu bulamaz.

CHP’nin yapması gereken, hükümetin icraatlarının umutsuzluğa düşürdüğü kitleleri harekete geçirecek, ne dediği, ne yapacağı belli, gerçekten sosyal demokrat bir program ve buna uygun adayları ortaya koymaktır.

Hayal peşinde koşmak değil.