MİLLİYET

'10 Günün Günlüğü'

 Elimdeki taba renkli cilt beziyle ciltlenmiş küçük kitabı okuyabilmeme imkân yok.
Yunan alfabesiyle, Yunanca basılmış bir kitap çünkü..
İçinde okuyabildiğim bir tek kelime geçiyor: Zehra..

Bir de bilmece çözer gibi harf harf okuyabildiğim bir başka isim: Agapi Moliviatis..
“10 Günün Günlüğü” isimli mütevazi bir kitap bu..
Okuyamıyorum ama içinde anlatılanların neler olduğunu biliyorum..
Sizlere 29 Haziran 2004 tarihli yazımda Agapi Moliviatis’in bir film senaryosu olabilecek öyküsünü anlatmıştım..
Yaralı kardeşi ile birlikte bir Türk subayının koruması altında sağ salim Yunanistan’a dönen Agapi’nin öyküsünü..
Kız kardeşi Yunan işgalinde tecavüze uğrayarak öldürülen o büyük insanın kim olduğunu bilmiyoruz..
Agapi’nin kitabında okuyabildiğim tek kelime olan Zehra, o Türk subayının Agapi’ye koyduğu isim.. Agapi, kendisini ve yıllar sonra tanınmış bir yazar olan kardeşini kurtaran insana yazdığı mektupları böyle imzalamış..
‘Gelin’ demişti, gittik
Agapi’nin öyküsünü İstanbul’daki NATO toplantısı sırasında oğlundan, Yunanistan Dışişleri Bakanı Petros Moliviatis’ten dinlemiştim..
Moliviatis, bu öyküyü anlattığı sohbetimizi şöyle bitirmişti: “Atina’da bir arkadaşınız olduğunu unutmayın.. Gelin bir yemek yiyelim..”
Çarşamba günü öğlen saatlerinde Atina’daki bir balık lokantasında Ertuğrul Özkök ve beni, Moliviatis ve Yunan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü genç diplomat Koumoutsakos ile aynı masada buluşturan şey bu davetti..
İki Türk gazetesinin Genel Yayın Müdürü ile Yunanistan Dışişleri Bakanı’nın buluşmasından esrarengiz senaryolar üretenler elbette olacaktır.
Şunu söylemeliyim ki, gerçekten “arkadaşça” bir yemekti.. Gazetecilik ve diplomatlık sıfatlarından soyunmuş, aynı müziği, aynı yemekleri, benzer dedikoduları ve fıkraları seven arkadaşların bir buluşmasıydı..
Yemekten sonra, Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynanacak ilk Fenerbahçe – Galatasaray maçında buluşmak üzere sözleşerek vedalaştık..
Ve bir Yunan kahraman
Biz Atina’dayken Yunan televizyon kanallarından birinde Türk ordusundan emekli bir albay tarafından Moliviatis’e yazılan bir mektup yayımlandı. Emekli Albay Engin Angın’ın mektubu..
Agapi’nin yaşadığına benzer ama bu kez kahramanları “ters” bir öykü anlatılıyordu mektupta..
Olay Yunan işgali sırasında Bilecik’te geçiyordu.. Bu kez “korku içinde ve yapayalnız” kalanlar Angın’ın büyük annesi, annesi, dört teyzesi ve kundaktaki dayısıydı..
Eşini Türk – Rus savaşında kaybetmiş bir annenin işgale uğramış bir kentte neler yaşamış ve hissetmiş olabileceklerini insan düşünürken bile kendisini çaresiz hissediyor..
Bu babasız kalmış aileyi işgalin yaratabileceği olumsuzluklardan koruyup, işgal altındaki şehirden kaçmalarını kolaylaştıran Yunan askerinin de kim olduğunu bilmiyoruz.. Bilebildiğimiz tek şey onun da o tarihlerde geride bıraktığı ülkesinde Venizelos isminde küçük bir oğlu olduğu..
Gelecek, bu öykülerde
Angın mektubunda “Bütün bu öykülerin kahramanları şimdi anılarımızın bahçesinde uyuyorlar.. Fakat biz çocukları onların o zaman karşılaştıkları bu asil hareketleri, insani özü ve duyguları asla unutmayacağız” diye yazıyor..
Petros Moliviatis’in Angın’a yazdığı mektup da benzer duygularla dolu..
Benzer hikayeleri dinleyerek büyümüş iki insanın karşılıklı duyguları bunlar çünkü..
Şöyle yazıyor Moliviatis: “Tarihin karanlık ve vahşi saatlerine de ışık tutacak insanlık öyküleri vardır ve hep olacaktır. Bu öyküleri barışçı bir gelecek ve ülkelerimizin refahı için anlatmak zorundayız.”
Belki de bugün geldiğimiz noktada verilecek demeçlerin, atılacak siyasi nutukların yapabileceğinden çok daha fazlasını bu öyküler yapacak..
Benzer kaderleri paylaşan, ortak çok şeyi olan iki halkın geleceği de birlikte inşa edebileceğini gösteren öyküler bunlar..