Ateş ve buz İzlanda'da buluştu
İçinde bulunduğum küçük uçak İzlanda’nın Keflavik kendine doğru yaklaşmaya başladığında şöyle düşündüğümü hatırlıyorum:
“Tanrım, bu nasıl bir ülke böyle? Burada insanlar nasıl yaşıyor?”
Altımda göz alabildiğine uzanan volkanik ve simsiyah toprak parçası, yer yer eriyen buzların yarattığı minik gölcüklerle doluydu..
Hiç bitki görünmüyordu. Herhangi bir canlı belirtisi de..
Çok uzaklarda cılız ışıklarını görmeye başladığım bir küçük köy dışında..
İzlanda’ya gelmeden önce okuduğum kitaplarda adadan “ateş ve buzun adası” diye söz ediliyordu.
İlginç fotoğraflar vardı: Buzulların arasında üzerinden buhar tüten küçük termal göller ve insanın sırtını ürperten buzların içinde mayolarıyla o sulara giren insanlar..
Geçen pazar yazdığım “yanardağ – buzul” yazısını okuyan bir arkadaşımın e – posta notu olmasaydı İzlanda’yı böyle yeniden hatırlamam için bir sebebim de olmayacaktı.
Londra’da yaşayan arkadaşım notunda “Ateş ve buz İzlanda’da buluştular” yazıyordu..
Geçtiğimiz pazartesi günü İzlanda buzullarının altında sessizce uyuyan Grimsvötn Volkanı ansızın uyanıverdi…
Hiroşima’nın 60 bin misli
BBC’nin haberlerinde önce siyah bir dumanın çıktığı anlatılıyor. Ardından da 12 bin metre yüksekliğe kadar ulaşan küller ve lavlar gelmiş..
Bölgede herhangi bir yerleşim birimi olmadığı için can kaybı olmamış. Ancak yükselen küllerden oluşan dev bir bulutun Avrupa kıtasına doğru harekete geçtiği de gelen haberler arasında.
Şu anda Orta Avrupa için bir tehlike görünmüyor ancak yanardağ püskürmeye devam edecek olursa, bilim adamları kül bulutlarının bütün Avrupa’yı etkisi altına alabileceğini de düşünüyorlar. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği rüzgâr gibi insanların kontrol edemeyeceği başka değişkenlere de bağlı..
İlk bakışta “Bize ne?, İzlanda’ya çok uzağız” demek mümkün belki..
Ancak benim gibi tarih ve doğa meraklıları için bu o kadar kolay söylenebilecek bir söz de değil..
1815 yılında Endonezya’nın Sumbawa Adası’ndaki Tambora Yanardağı patladığında da büyük olasılıkla Avrupa’da yaşayanlar böyle düşünmüş olmalılar.
Tambora’nın patlaması son on bin yılın bilinen en büyük volkanik hareketiydi.
Hiroşima’ya atılan atom bombasının 60 bin misli gücünde bir patlama gücü ortaya çıkmıştı ve 100 bin insan öldü..
1816, ‘yazsız sene’
Haber, Londra’nın Times gazetesinde olaydan ancak yedi ay sonra küçük bir yer bulabildi… Gazetenin editörleri daha sonra olabilecekleri kestirebilseler eminim gazetenin manşeti de bu olurdu..
Tambora’nın gökyüzüne fışkırttığı lavlar ve küllerden oluşan bulut dünyayı uzun süre etkisi altına aldı..
Byron’un bulutun yarattığı karanlıktan etkilenip şu şiiri yazdığını da biliyoruz:
“Bir düş gördüm,
Hepsi düş olmasa da.
Parlak güneş sönmüştü
ve yıldızlar
Kaybolmuştu uzayın sonsuzluğunda..”
Ertesi sene Avrupa’ya bahar ve yaz hiç gelmedi.. 1816 yılının “yazsız sene” olarak anılmasının nedeni de budur..
Güneş bulutların ardında kalınca ekinler her yerde sararıp soldu.. İrlanda’da yaşanan kıtlık yüzünden 65 bin insan öldü. “Yeni kıta” Amerika’ya göçün hızlanmasının nedeni de buydu..
Kuzeydeki New England’da 1816 yılının adının “Binsekizyüzdonaraköl” olarak tarihe geçtiğini de okudum “Hemen Her Şeyin Kısa Tarihi”nde.. (Bill Bryson, Boyner Yayınları, Çeviren: Handan Balkara.)
Endonezya’daki yanardağın patlaması sadece insanları öldürmekle kalmadı, dünya tarihinin gidişini de etkiledi..
İzlanda’daki patlama için bunları öngörmek şu anda mümkün değil..
Ama dua edelim de yanardağ tanrıçası Pele’nin öfkesi yatışmış olsun!