MİLLİYET

Ateş ve buzun adasında…

  Uçağımız Keflavik Havaalanı’nın pistine doğru inişe geçtiğinde görebildiğim tek şey uçsuz bucaksız bir ıssızlıktı. Gri bir toprak, koyu lacivert bir deniz hepsi bu…

Birkaç saat sonra, bilgisayarda Sim City oynayan birisi tarafından kurulmuş izlenimi veren Reykjavik sokaklarında dolaşırken de aynı soruyu soracaktım kendime: İnsanlar nerede?
Sabah erken saatte, yürüyüş için okyanus kıyısında, üzerinde hiç ağaç olmayan bir “park”a geldiğimde ise bir an “alacakaranlık kuşağı” filmlerinden birinde zannettim kendimi.
Bilinmeyen gizli güçlerin eline geçmiş, tüm insanları, evcil hayvanları bir şekilde ortadan kaldırılmış, geriye sadece içlerinde hiç ışık yanmayan evler kalmış bir “alacakaranlık kuşağı” kenti!

Nerede bu insanlar?
Okuduğum turistik rehberlerde İzlanda halkının “barışçı ve sakin” olduğu yazılıydı ama, onları görmenin bu kadar zor olduğundan bahseden hiç olmamıştı.
Bazıları daha “vaatkâr” bir tablo çiziyor ve “kadın nüfusu, erkek nüfusundan fazla” diye göz kırpıyordu ama nerede bulunacaklarına ilişkin bir ipucu hiç yoktu.
Yüz küsur bin kilometrekarelik bir ülkede yaşayan toplam 280 bin kişiden kaçıyla karşılaştın diye soracak olursanız, otel görevlileri hariç en fazla elli diyebilirim. O da akşam yemek yediğimiz lokantada, bir şeyler içtiğim barda… Havaalanında bile kimse yoktu, inanın, kimse pasaportumuza bile bakmadı…
Bunları şikâyet etmek için anlatıyor değilim. Tam tersine, inanılmaz doğal güzellikler içinde, tertemiz, kimsenin kimseyi rahatsız etmediği bir yerde küçük bir tatil yapmak istesem, dönüp dolaşıp geleceğim yer yine İzlanda olur, bunu da söyleyeyim!

Kararmayan gökyüzü
Varsın hiç ağaç yetişmiyor olsun… Buzullar, buzun altındaki sıcak buharı dışarı fışkırtan gayzerler, dışarıda buz gibi bir hava varken içine rahatlıkla girip yüzebileceğiniz doğal sıcak su havuzları… Bu yüzden İzlanda ile ilgili tüm kitaplar adadan “ateş ve buzun adası” olarak söz ediyorlar. Ayrıca hiç kararmayan bir gökyüzü (kışın giderseniz hiç aydınlanmayan gökyüzü), sadece kuzey kutbuna yakın yerlerde görebileceğiniz “atmosferin ışık gösterisi” olarak adlandırılabilecek aurora’lar, İzlanda pony’leri ile ada gezisi…

Haydi, balina avına!
İsteyene balina seyretme, isteyene balina avlama olanağı veren özel turlar!
Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi bir Türk olarak her iki zahmete de girmedim ve balinalar ile lokantada karşılaştım: Füme balina karpaçyo! Tadı biraz çemensiz pastırmayı ya da bresaolayı andırıyor… Rengi de öyle.
Ve arkadaşlarımla hangisinin vahşet olduğunu tartıştık: Balinayı ızgarada az pişmiş yemek mi, çok pişmiş yemek mi? Balina denince insanın gözünün önüne “Free Willy”nin geliyor olması yemeğe çatal uzatmayı biraz zorlaştırıyor tabii… Ama gerçek kâşifler ne bulurlarsa onu yerler! Hem kuzey kutbuna gidip kurtlanmış fok eti yemek zorunda kalmadığımıza da dua etmek lazım!

Kesinlikle sıra dışı..
Uzun lafın kısası şu: Dünyanın en kuzeyindeki başkenti Reykjavik biraz sıkıcı olabilir (bulunduğu yeri sizin için cennete çevirecek bir tatil arkadaşınız varsa durum değişir elbette!). Ama tatil için “sıra dışı” bir yerler arıyorsanız İzlanda sizin için uygundur, bana güvenin!