MİLLİYET

Bayramı bayram yapan şey…

 Benim yaşıma gelmiş bir insanın kendisine yeni bir “rol modeli” bulduğunu iddia etmesi, psikolojiden ve kişilik gelişiminden anlayanlar için saçma olabilir.
Ama ne yapayım ki gerçek bu.
Artık yeni bir “rol modelim” var..

Adı Mario Batali.. İtalyan kökenli bir Amerikalı “şef”.
Aslında dış görünüşüne bakarsanız ona benzemek istemeyebilirsiniz.
Saçı sakalı uzamış, oldukça da şişman, biraz da pasaklı.. Genç kızların yüreklerini hoplatıp avuçlarını heyecandan ter içinde bırakabilecek bir tip değil yani..
Onunla “Home TV” isimli televizyon kanalında yayımlanan “Ciao Amerika” isimli program nedeniyle tanıştım.
İştahlı sahneler…
Mario, bu programda bütün Amerika’yı bir uçtan ötekine gezip yemek yiyor!
Ülkenin en küçük şehirlerindeki en ilginç İtalyan lokantalarını, İtalyan usulü gıda üretimi yapan küçük işletmeleri, lüks İtalyan lokantalarının “artistik” şeflerini ve evlerinde geleneksel yemek pişirme usullerinden hâlâ kopmamış eski İtalyan ailelerini bu program vesilesiyle tanıdım.
Mario, Amerika’daki Rutgers Üniversitesi’nde tiyatro eğitimi aldıktan sonra aşçı olmaya karar verip Londra’daki Cordan Bleu’da okumuş.
Manhattan’da Babbo isimli çok lüks bir İtalyan lokantası ile Lupa isimli Roma usulü bir “trattoria”yı işletiyor.
Oldukça iştahlı, dış görüntüsünü inkâr etmiyor yani..
Gittiği evlerde ve lokantalarda misafir olduğu ev kadınlarıyla, şeflerle, yemek pişirmeye meraklı İtalyan aile babalarıyla özel yemekler pişirip pişirdiklerinin hepsini ekranda insanı çıldırtacak bir zevkle gövdeye indiriyor!.
Babalar ve çocuklarına..
Ve ben ona ne kadar imreniyorum bunları yaparken, anlatamam!
Bayram demek benim için çocukluğumdan beri güzel yemekler yemek, bir sofranın etrafında ailece oturup sohbetin tadını çıkarmak anlamına geliyor.
Geçenlerde Mario’nun programında izleyerek öğrendiğim bir yemeği size de anlatayım. Belki bu bayram günü değişik bir tat arayanlar vardır içimizde..
Dev aile sofrası
Belki de evde oturmaktan sıkılan “babalar” çocuklarıyla birlikte mutfağa girip yepyeni bir duyguyu onlarla birlikte paylaşabilirler ve onların çocuk hafızalarına kaydedip daha çok uzun yıllar saklayabilecekleri bir “ortak anı” yaratabilirler diye de düşünüyorum..
Yemeğin reçetesi Armando isimli oldukça yaşlı bir İtalyan erkeğe ait. Armando, her pazar öğle yemeğini kendisi pişiriyor ve çocuklarının, gelinlerinin, damatlarının, torunlarının oluşturduğu bir büyük aile sofrasında yaşamın tadını çıkarıyor..
Bu yemeğin orijinali “tavşan” ile pişiriliyor. Ama ülkemizde pişirmek için tavşan bulabilmek herkesin başarabileceği bir şey değil, zaten ben de bu yüzden tavukla denedim ve size de bunu öneriyorum.
Soğanlar küp küp…
Önce bir tavuğu parçalara ayırıyorsunuz. Ne çok küçük, ne de çok büyük olacak.. Mümkünse, yemeyi zorlaştıran kemikleri de çıkarmalısınız..
Bir orta boy soğanı küp küp doğrayın önce.. 2 baş sarmısağı da aynı şekilde doğrayın. Bir demet maydanozun yapraklarını da çok inceltmeden kıyın.. Bir çay kaşığı taze kekik, yoksa kuru kekiği çukur bir kapta bütün bunlara ekleyin. Bulursanız 3 – 4 “porcini mantarı”nı da enlemesine doğrayın. Dört yemek kaşığı sızma zeytinyağı, bir çay kaşığı balsamik sirke, 1 adet karanfil, 1 defne yaprağı da bu karışımın içine konacak..
Sonra tavukları bu malzemeyle birlikte iyice karıştırın ve buzdolabında dinlenmeye bırakın.. Beş altı saat kadar sonra bunları kızgın bir tavada çevirmeye başlayın.. Tavukların iki yüzü de ateş görmeli.. Tavadakiler iyice cızırdamaya başlayınca iki bardak beyaz şarabı üzerine ekleyip kapağını kapatın.. Artık ne kadar pişireceğinizi siz benden daha iyi bilirsiniz, çünkü ben yemek yaparken hiç saat tutmam.
Şimdiden afiyet olsun..
Göreceksiniz ki, bayramı gerçek bir bayrama çevirecek şey, insanın çocuklarıyla ve sevdikleriyle zengin ya da fakir bir sofrayı paylaşabilmesidir!