MİLLİYET

Bir çocuğun evliliğine kanun karar verebilir mi?

  Başbakan Tayyip Erdoğan’ın oğlu Necmeddin Bilal’i evlendirmesi ile ilgili haberleri yurtdışında olduğum için biraz gecikmeli olarak okuma olanağım oldu.

Nikâhın beş ayrı şahitle kıyılmasına neden ihtiyaç duyulduğunu anlamakta güçlük çektiğimi söylemeliyim. Benim bildiğim bir tane gelinin, bir tane de damadın şahidi olur. Ama işin bu yönü o kadar önemli değil.. Belli ki damadın babasının çevresi geniş, hiçbirini kıramamış diye düşündüm.
Benim üzerinde durmak istediğim konu, 17 yaşında bir çocuğun evlenmesine izin verilmesi ile ilgili..
Reşit olmayan, cezai ehliyeti bulunmayan bir genç kızın, başkalarının rızasıyla evlenmesine yol açılması durumu..
Türkiye’de bu kararı ana baba ya da velisinin müracaatıyla mahkemeler verebiliyor.
Bunun adil olmadığını düşünüyorum. Sadece Başbakan’ın geliniyle ilgili olarak değil. Biliyoruz ki Türkiye’nin sadece az gelişmiş yörelerinde değil, büyük kentlerinde bile kız çocukları reşit olmadıkları yaşlarda, salt parasal ya da töresel nedenlerle evlendirilebiliyorlar.

Bu ‘hayatın’ kararı
Başbakan’ın oğlunun evliliği, eskiden beri var olan ama göz önünde olmadığı için kolayca aklımıza gelmeyen bir konuyu tartışmamıza olanak veriyor.
Bir çocuğun bütün gelecekteki yaşamını ilgilendiren bu kararı vermek kimin hakkı?
En genel tanımıyla, ana ve babanın çocuklarının yaşamlarıyla ilgili konularda kararlar verme haklarının olduğunu biliyoruz. Çocuğumuzu okuturken, gideceği okulu seçerken, aile içinde eğitirken hep gelecekteki yaşamını doğrudan etkileyecek kararlar alabiliyoruz ve bunlar için kimseye hesap vermemiz de gerekmiyor.
Ancak 18 yaşından küçük bir çocuğun evliliğine mahkemenin izin verebiliyor olması, bu durumun öteki durumlardan gerçekten çok farklı olduğunun da bir göstergesi..
Peki, mahkeme böyle bir durumda hangi şartları aramalıydı? Sadece ana ve babanın müracaatı ve çocuğun sağlıklı olması, evlilik izni verilmesi için yeterli olmalı mı? Yoksa bu yolu açan hükümleri kanunlarımıza sokan gelenekler, tıbbi zorunluluklar vs. gibi başka etkenler mi aranmalıydı?

Kız almak, vermek…
Sanırım doğru olan yol ikincisinin izlenmesiydi ve mahkemenin neye dayanarak bu izni verdiği açıklanmaya muhtaçtır diye düşünüyorum.
İkinci nokta gelinin annesinin bir sözü ile ilgili.. Ayşe Arman’la yaptığı röportajda gelinin annesi şöyle diyor: “Kızımı Başbakan’ın oğluna değil, Harvardlıya verdim..”
Tüylerimi diken diken eden bir yaklaşım bu.. Kız vermek, kız almak..
Evet, geleneksel olarak bu eyleme bu ismi veriyoruz ve kelimenin ötesine berisine bakmadan uluorta kullanıyoruz.
Eminim gelinin annesi de aynı nedenlerle kızını verdiğinden söz ediyor..
Onu verilip – alınacak bir mal olarak gördüğünden bu sözü kullanıyor değil elbette..
Ama yine de kelimenin doğrudan doğruya kendisi bir kız çocuk babası olarak beni rahatsız ediyor.
Çünkü sadece bu kelimenin kullanılması bile evlilik içindeki kadının yerinin neresi olduğunu, neresi olarak görüldüğünü açıkça ortaya koyuyor.
Bilal ve Reyyan’a ömür boyu mutluluklar diliyorum.. Dilerim ki hayatlarıyla ilgili kararları kendileri verebilecek akıllı, sağlıklı çocuklar yetiştirirler..