Refik Erduran’ın gazetedeki yazılarını okumaya başladığımda ilkokul son sınıfta olmalıyım..
Annem ve rahmetli babam, bizlere okumanın ve dünyayı anlamanın çok önemli olduğunu öğretmeye çalıştılar hep.
Bu yüzden evimize çok kitap girerdi, günlük takip edilen gazetelerin sayısı da hiçbir zaman ikinin altına inmedi.
Refik Erduran’ı okumayı severdim, çünkü onun açık, dolambaçsız, ince bir mizahla süslü yazılarından çok hoşlanırdım. Refik Erduran’ın “İblisler, Azizler, Kadınlar – Bir Tuhaf Adamın Anıları” isimli kitabı yeni yayımlandı.
Paylaşma güdüsü
Okuma – yazmaya çok meraklı bir toplum olmadığımızdan sanırım, bizde topluma mal olmuş kişilerin anılarını yazmalarına çok sık rastlanmıyor.
Daha çok son yıllarda gelişen bir edebi alan bu.
Oysa anıların yazılarak ileriki kuşaklara bırakılması, deneyimlerin yazılı olarak aktarılması yeni kuşakların yetişmesinde çok önemli.
Refik Erduran, anılar kitabının girişinde bu konuya da değiniyor:
“Hep merak etmişimdir, insanlar neden yazar anılarını.. 1 – Kendinden söz etme merakı. 2 – Ölümsüzleşme kuruntusu. 3 – Geçmiş çekişmelerde haklı çıkma, suçlamaları püskürtme isteği.
“Şu ara o heveslerden hiçbirine kapılmış değilim. Ama kendi içimde gözlemlediğim bir başka neden var: Yaşanan kıssalardan alınmış hisseleri paylaşma güdüsü.”
Ve şöyle devam ediyor: “.. Belki gençlere, çorbada tuz ölçüsünde yararlı olur diye, şimdi o birikimi derli toplu biçimde dikkatlerine sunayım dedim. Bu arada tek sözcükle bir amca öğüdü vereyim onlara: Kasılmayın!
“Ciddiyet anlayışınız asık suratlılıkla eşanlamlı olmasın. Önemli saydığınız her şeyi ciddiye alın da, kendinizi fazla ciddiye almayın.”
Erduran’ın anılarını bu tür kitaplarda hep yaptığım gibi önce atlayıp zıplayarak okumaya çalıştım.
İlgimi çeken isimlere rastladığımda o bölümü okudum, sonra sayfaları yine hızlı çevirdim..
Gerçekten çok ilginç tartışmalar yaratabilecek anılar bunlar. Örneğin Yahya Kemal ile ilgili bölüm..
Yahya Kemal, Refik Erduran’ın annesinin bir akrabasının çok yakın dostuymuş. Haftada bir gün evlerine yemeğe gelir, yenilir içilir sohbet edilirmiş.. Şöyle anlatıyor Erduran:
“Bir gece şiirler söylenirken Yahya Kemal sofradan kalkıp koridora çıktı. Aradan hayli zaman geçip de dönmeyince “Tuvalette fenalık geçirmekte olmasın?” diye meraklanan annem bana işaret etti. Çıktım baktım, tuvaletlerde yok. Aranırken ablamın odasından küçük çığlıklar duyunca oraya seğirttim.
İyice sarhoş olmalı ki, kapıyı açtığımı duymadı Yahya Kemal Bey. Dehşetle kurtulmaya çalışan ablamı bir köşeye sıkıştırmış ‘Ağzını ver, ağzını ver’ diye hırıltılı sesler çıkarıyordu. Geldiğimi neden sonra fark edince bir şey söylemeden yanımdan geçti, sofraya döndü. O geceden sonra bu grubu bir daha evimizde görmek istemediğimi söyledim anneme. Ablam da olayı anlattığı için sözüm tutuldu.”
Önce üzüldüm ama…
Bu satırları okurken önce üzüldüğümü söylemeliyim.
Türk edebiyatının önde gelen bir isminin, bir sarhoşluk anında yaptığı bir kabahatin aradan yıllar geçtikten sonra yazılması doğru muydu?
Sonra düşününce Erduran’a hak verdim. Yazdıklarını seviyoruz diye kişiliğini de sevmek zorunda değildik Yahya Kemal’in..
Erduran’ın anılarını okumanızı öneririm. Hayatın gerçekte nasıl bir şaka olduğunu bir kez daha hatırlamanız için…
***
AÇIKLAMA: “Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz’ın 31.01.2005 tarihli Milliyet gazetesinde 1. sayfada ‘Baykal, Bilgin, Ciner…’ ve devamında 2. sayfada ‘Hadi canım siz de’ başlıkları ile yayımlanan yazısı ile ilgili olarak Sayın Dinç Bilgin’in açıklaması: Dinç Bilgin TMSF ile yapılan protokol ile sağlanan mutabakat gereğince, bugüne kadar TMSF’ye toplam 340 milyon dolarlık ödeme yapmış, iyi niyetli bir borçludur. Bilgin’in suçlu olduğunu gösteren bir yargı kararı dahi bulunmamaktadır. Söz konusu yazınız, Bilgin ile TMSF arasında yapılan protokol ile sağlanan mutabakattan, Milliyet gazetesinin ve içinde bulunduğu medya grubunun ne derece rahatsızlık duyduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ancak şunu iyi bilin ki, hiçbir yere ulaşamayacaksınız. Sabah ve atv grubu, medyada çoksesliliğin, dürüst yayıncılığın garantisi olmaya, bugüne kadar olduğu gibi, devam edecektir.”