Bütün iyi erkekler kapılmış!
Birisi yabancı, diğeri uzun süredir yurtdışında yaşayan iki hanım arkadaşımla geçen gün yemek yedim. Yediğim içtiğim benim olsun, ben size neler konuştuğumuzdan bahsedeyim.
İki kadınla oturup dedikodu yapınca konu ister istemez malum kadın-erkek meselelerine geliyor. Hele iki âşık kadınla sevgililerini çekiştirmeye başladığınız zaman… Ne de olsa “konunun uzmanı” diye adım dokuza çıkmış, bir daha sekize inmiyor!
Öyle görünüyor ki şu anda bekâr olan kadınlar için en önemli problem “bütün iyi erkeklerin kapılmış olması” durumu.
Onlara “komşunun tavuğu” tekerlemesinden söz ettim ama belli ki başka her şey gibi erkekler de “dışarıdan daha iyi görünüyorlar”… “İçerideki erkeğin” kimleri yaktığı konusu hiç dikkate alınmıyor.
Mükemmellik Tanrı’ya özgü
Her evdeki iyi erkeklerin her evdeki iyi kadınlar açısından kötü yönleri vardır. Mutlak mükemmellik sadece Tanrı’ya özgüdür. Burada olsa olsa “kapılmış” erkeklerin dışarıdaki kadınlara iyi rol kesmesinden söz edebiliriz.
Yoksa eminim ki onlar da eşlerini ihmal ediyorlar, uzun süredir eve bir demet çiçekle gelmiyorlar, televizyonun karşısında uyukluyorlar, maç seyrederken “önümden geçme” diye söyleniyorlar, hiçbiri gün ortasında ansızın arayıp eşlerine “seni seviyorum biliyorsun değil mi?” demiyor vs…
Evlilik öyle bir kurum haline dönüşüyor ki “iyi bir kadınla iyi bir erkeği” bile ancak “dışardan iyi görünür” hale getiriyor.
Kadınlar ne ister?
Bu söylediklerime bakıp onlara bulduklarının kıymetini bilmelerini önerdiğimi düşünmeyin tabii. Bu sonuç olarak onların bileceği bir şey ve bir “aşk doktorunun” böyle tavsiyelerde bulunması zaten eşyanın tabiatına da aykırı..
Bunun yerine onlara geçenlerde yazdığım “iyi erkeklerin nesli tükendi mi?” tartışmasından söz ettim ve “ne aradıklarını” sormayı tercih ettim.
Sarışın ve yabancı olanı “çok şey değil” diye yanıtladı. “Beni düşündüğünü hissedeyim, yeter” dedi. Bunu derken günde üç kere aranıp, nasılsın diye sorulmasını kastetmiyordu. Hiç beklenmeyen saatlerde, hiç beklenmedik bir anda araması, bir iki güzel söz söylemesi yeterliydi.
Esmer ve Türk olanı ise konuşabilmekten yanaydı. Her şeyi konuşabilmek…
İkisini de en çok iğrendiren durum, birlikte oldukları erkeklerin başka kadınları gördükleri zaman takındıkları “eforik” tavırlardı. Yani yabancı kadının “içine düşmek”, orasını burasını çeşitli bahanelerle çekiştirmek gibi… Yılışıklığın hele başka kadınların da bulunduğu ortamlarda hiç tasvip görmediğini anladım.
Acı ama gerçek…
Bütün bunları konuşurken elbette ortak tanıdığımız “üçüncü şahısların” da kulaklarını bol bol çınlattık.
Özellikle evli erkeklerle ilişkiye girme hatasına düşen kadınları bekleyen tehlikelerden söz ettik. Daha önce düşünmediğim bir tespitle karşılaştım. “Âşık kadının, sevgilisinin karısını hiçbir zaman sevgilisinin gözüyle göremeyeceğini, kendi bakışıyla onu değerlendireceğini ve nasıl olup da ‘o iyi adamın o kötü kadını’ bırakmadığını anlayamayacağını” böylece öğrendim.
İki eski ve iyi arkadaşımla oturup biraz da kafaları çekince konu benim “ne kadar mükemmel bir erkek ve iyi baba olduğum”a geldi, kaçınılmaz olarak.. Hakkımdaki bu yanlış fikre nasıl ulaştıklarını anlayamadım ama gerçeği, sadece acı gerçeği onlar da öğrensinler diye eşimin telefonunu verdim ikisine de…
Dinleyeceklerinden sonra bana bir daha selam verirler mi, inanın bilmiyorum.