Uluslararası bir davadan çıkan dersler
Motorola ve Nokia’nın, Telsim’den alacaklarını tahsil edebilmek amacıyla New York ve Londra mahkemelerinde açtıkları davalar ve sonuçlarından ilginç dersler çıkıyor.
Birincisi doğrudan Türkiye’nin adalet sistemi ile ilgili. İki uluslararası şirket Türkiye’de haklarını arayamayacaklarını gördükleri için davalarını ABD ve İngiltere’de açmak zorunda kaldılar.
Bu olayı en başından beri izleyen biz gazeteciler için hiç de sürpriz olmadı bu durum.
Motorola ve Nokia’nın yöneticileri Türkiye’de hak aramanın ne kadar dolambaçlı yollardan geçtiğini ve Uzan’ların bu dolambaçlı yolları kullanmaktaki bilinen ustalıkları nedeniyle davalarını yurtdışında açacaklarını daha önce de söylemişlerdi.
Adalet ‘uykuya dalınca’
Sermaye Piyasası Kurulu’nun 58 ayrı suç duyurusunun bir bölümünün adliyelerde daha hala işleme bile konmamış olması ve Çukurova ile ilgili imtiyaz sözleşmesinin Danıştay’ın katları arasında bir top gibi dolaşmakta devam ediyor olması bu ustalığın varabileceği boyutu gösteriyor.
Bir kamu kuruluşunun avukatı, polis koruması olmadığı takdirde Çukurova ve Kepez’in davalarına gitmeye cesaret edemediklerini bizzat bana açıklamıştı.
Adalet Bakanlığı’nın, adalet sistemimizin yüzünü kızartan bu tür durumlar karşısında artık harekete geçmesi gerekiyor.
En büyük silahları
İkinci sonuç basın özgürlüğü ile ilgili. Uzan’lar sahip oldukları televizyon, radyo ve gazeteyi kendileriyle ilgili olarak başka gazetelerde haberler çıkmaması için bir baskı silahı olarak kullanıyorlar.
Dünyanın önde gelen gazeteleri ve haber ajanslarında büyük yer bulan dava haberlerinin Türkiye’deki bir çok küçük gazetede adeta geçiştirilmesinin, görmezden gelinmesinin nedeni bu.
Doğan Grubu gazetelerinin bu tür haberleri yayımlamasını önlemek için grubumuzun sahip ve yöneticilerine akla hayale sığmayacak iftiralar atılmasının, telefonlarımızın dinlenmesinin, dinlenen telefon konuşmalarının montajlanarak bambaşka anlamlara çekilmesinin nedeni de buydu.
Kötülerin iştahı kabarır
Sabah Gazetesi’nin sahibi hakkında önceki gece Star televizyonunda yayımlanan haberin nedeni de Sabah’ın bu uluslararası dava ile ilgili haberi gazetecilik ölçüleri içinde değerlendirmiş olmasından başka bir şey değildi.
Star gurubuna ait televizyon, radyo ve gazetenin, başka gazetelerin yayın özgürlüğünü kısıtlamak için kullanılmasından eminim bizler kadar o grupta çalışan gerçek gazeteciler de rahatsızlar.
Daha da vahimi, medyanın bu tür tehdit ve sindirme girişimlerinde zaman zaman başarılı olabileceğinin görülmesi, basın sektörüne kötü niyetli başka kişilerin de girme hevesini kışkırtabilecek bir zemin yaratıyor. Bundan en büyük zararı gerçek gazeteciler ve ülke demokrasisi görecektir..