Bir süre önce Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i ziyaret eden bir işadamları örgütünün yöneticileri, Cumhurbaşkanı’ndan ‘yeni ihracat seferberliği’ için ön ayak olmasını istemişler.
Heyetteki işadamlarından biri konuyu açmış: “Sayın Cumhurbaşkanım, Özal Başbakanken dış gezilerine bizleri de çağırır, ihracat bağlantılarında önemli roller oynardı. Bunu Cumhurbaşkanlığı döneminde de yaptı. Demirel döneminde de bu gelenek sürdü. Rica etsek siz de bizlere öncülük eder misiniz?”
Sezer’in yanıtı çok kısa olmuş: “Benden böyle bir şey beklemeyin.”
Heyetteki işadamlarından birisi isteğin yanlış anlaşılmasından duyduğu kaygıyla teklifi şöyle yinelemiş: “Sayın Cumhurbaşkanım bizi yanlış anlamayın. Önemli olan sizin işadamlarının arkasında olduğunuz görüntüsünü vermek.”
Sezer şöyle yanıtlamış: “Asla böyle bir şey yapmam!”
Gezilerin çok yararlı oldu
Bu diyaloğu dün Hürriyet’te Vahap Munyar yazdı. Sordum, ben bu yazıyı yazdığım saate kadar da ne Munyar’a ne de Hürriyet’in yazıişlerine Cumhurbaşkanlığı’ndan bu konuda bir açıklama gelmemişti. Bu durumda işadamlarının aktardığı diyaloğun doğru olduğunu kabul ediyorum.
Turgut Özal, Türkiye’nin ürettiği malları yurtdışına satamadığı sürece kayda değer bir gelişme gösteremeyeceğini ilk fark eden siyasi liderdi.
Özal’ın uçaklar dolusu işadamlarıyla yaptığı dış gezilerin, Türk mallarını tanıtmak ve Türk müteşebbislerinin ürettiklerini pazarlamak açısından çok yararlı sonuçlar doğurduğunu biliyoruz.
Demirel de Cumhurbaşkanlığı döneminde bu geleneği sürdürdü. Bu tür gezilere ben de gazeteci olarak katıldım. Geziye katılan işadamlarının yararlı ticari temaslar yaptığına tanık oldum. En az onun kadar önemlisi, geziye katılan işadamlarının devletin en üst görevlilerine ihracat ve üretimle ilgili sorunlarını birinci elden anlatabilmek olanağını bulduğunu da gördüm
‘Aile fotoğrafının etkisi’
Sezer’in Köşk’te uzun süredir görmeye alışkın olmadığımız bir sade hayatı benimsemesi kendisine duyulan sevgiyi arttırdı.
Ancak Sezer’in işadamlarının isteklerini böyle kesin bir dille reddetmiş olmasını doğru bulmuyorum.
Bu tercihinin arkasında eminim kendisinden önceki Cumhurbaşkanları’nın ‘aile fotoğrafları’nın da etkisi var. Köşk ile şu ya da bu şekilde yakınlaşan bazı işadamlarının bu ilişkiyi kötüye kullanmış olmalarından dolayı, yoğurdu üfleme gayreti seziyorum.
Günümüz dünyasında bir ülkenin liderinin, kendi ülkesinin mallarını pazarlamak için gerektiğinde aktif bir pazarlamacı gibi çalıştıklarını da biliyoruz.
ABD, İngiltere, İspanya, Fransa gibi ekonomisi çok gelişmiş ülkelerin liderlerinin de kendi ülkelerindeki üretimi arttırmak, kendi mallarını dışarıya satmak konusunda gerektiğinde bizzat devreye girdiklerine tanık oluyoruz. Rusya’da Putin adeta bir pazarlama uzmanı gibi çalışıyor, bunu biliyoruz.
Bush’un geçenlerde özel temsilcisini sırf bazı Amerikalı şirketlerin buradaki özel şirketlerden alacaklarının tahsil edilmesini sağlamak amacıyla Türkiye’ye gönderdiğini hepimiz hatırlayacağız, üzerinden daha bir ay bile geçmedi çünkü..
İşsizliğin panzehri
İhracatın artışı demek bazı işadamlarının ceplerinin para dolması demek değil. İhracat artışı her şeyden önce bu ülkedeki işsiz insanların sayısında bir azalma anlamına gelecek ki bunun ne demek olduğunu bu bayramı da işsiz geçirenler bilir.
Cumhurbaşkanı mesleki geçmişi nedeniyle işadamlarıyla doğrudan temas hakkında olumsuz düşünebilir. Ama burada, bulunduğu kentteki dedikodulardan uzak kalmaya çalışacak bir hakimden değil, bütün ülkeyi temsil eden Cumhurbaşkanı’ndan sözediyoruz.
İhracatta da öncü olmalı…
Sezer, bu konuyu bir kez daha düşünmeli. Üstelik dış gezilerde uçağa alınan işadamları ve gazeteciler o uçağın kirasını da ödüyorlar. Bu da Cumhurbaşkanımızın üzerinde çok titizlendiği ‘devlet harcamalarından tasarruf’ konusunda bir fırsat olarak bile görülebilir.
Cumhurbaşkanı, ihracatçıların istediği bu ilginin kötüye kullanılmayacağının garantisinin kendi tavırlarında yatmakta olduğunu zaten biliyor olmalı. Türkiye’nin her alanda olduğu gibi ihracatın geliştirilmesinde de öncülük yapacak, sorumluluk alacak liderlere ihtiyacı var.