MİLLİYET

Demokrasinin 'tıkalı damarı'

  Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Milliyet muhabiri Abdullah Karakuş’a ilginç bir şey söyledi:
“Seçimlerde barajın altında kalan parti lideri istifa etsin..”

Bunu seçim öncesinde, kazanacağından yüzde yüz emin bir siyasi parti liderinin söylemiş olmasında aslına bakarsanız bir ilginçlik yok.
Erdoğan, kazanıp kazanmayacağı belli olmayan bir lider durumunda olsaydı, yine aynı sözleri söyleyebilir miydi? Bundan da hayli kuşkuluyum.
Kuşkumun maddi temelleri AKP tüzüğünde yatıyor. Genel Başkanı parti organlarının oluşumunda tek seçici hale getiren tüzük değişikliğinin üzerinden çok zaman geçmedi..
Kuşkumun “moral” temelleri de Türkiye’deki yaygın siyasal ahlak anlayışında yatıyor. Bugüne kadar seçim yenilgilerinin liderler tarafından değerlendiriliş biçimine ve bu değerlendirmeye parti üyelerinin çoğunluğunun neredeyse itirazsız uymalarına…

Güldüren gerekçeler
İstifa, doğası gereği tek taraflı bir eylemdir.
Çalışma yaşamım boyunca defalarca istifa ettiğim için bunu gayet iyi biliyorum.
Sizi buna kimsenin zorlaması gerekmez. İçinde bulunduğunuz şartları değerlendirir ve kararınızı verirsiniz. İstifanızın kabul edilip edilmemesi gibi bir durum da eğer asker ya da devlet memuru değilseniz sizi bağlamaz. Eğer kararınız gerçekten buysa ve istifanız bir şantaj amacını taşımıyorsa eşyalarınızı toplar, gidersiniz.
Onun için “partim istifamı uygun bulmuyor, üyeler ayrılmamı istemiyor” gerekçelerini duyduğum zaman buna sadece gülerim..
Bu bir yasa sorunu da değildir. Yani Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılacak bir değişiklikle çözümlenebilecek bir konu değildir.
Bu, her şeyden önce siyasi ahlak ile ilgilidir. İnsanların koltuk hırslarıyla, yaşamda yapabilecek başka şeylere de sahip olup olmadıklarıyla da ilgilidir.
Eğer yaşamda kendinizi tarif ettiğiniz tek şey o partinin içindeki şu ya da bu görevse, istifa etmek kolay değildir.
Bugüne kadar seçim yenilgileriyle karşılaşan siyasetçilerimizin istifayı akıllarından dahi geçirmemiş olmalarının temel nedenlerinden biri de budur.

Tüzüklere bir bakın
Bizdeki asıl sorun parti içi demokrasi kanallarının tıkalı olması sorunudur.
Parti içi demokrasi demek, parti liderinden üyelerin hesap sorabilmelerine izin veren bir sürecin işleyebiliyor olması demektir. Partideki görevlendirmelerin, genel başkan ya da onun yetki verdiği kişilerce değil, parti üyelerinin en geniş demokratik katılımıyla yapılabiliyor olması demektir.
Hafta sonunda demokratik bir seçim için halkın karşısına çıkacak partilerin tüzüklerine bakın. Bir tekinin bile buna uygun olmadığını göreceksiniz. İçlerinde en demokrat ve en solcu olduğunu söyleyenlerin bile tüzüklerinde parti içi demokrasiyi uygulama konusunda engeller var.
Bu engeller kalkmadıkça, bu konuda söylenen her söz seçim propagandasından başka bir anlam taşımıyor.