Eğlenelim ama 'hak' yemeden
Galatasaray, pazar günü yapılan törenlerle 100. yılını kutlamaya başladı.
Beşiktaş’ın ardından bir spor kulübümüzün daha 100. yılını kutlayabiliyor olmasında sevinecek çok şey var.
Fenerbahçe de 2007 yılında 100. yılını kutlayacak..
Türk sporunu ayakta tutan, kitlelere takım sporlarını ve özellikle de futbolu sevdirip benimsetmekte önemli rolü olan üç kulübün de “asırlık” olmaları bizim gibi ülkelerde önemsiz görülüp geçiştirilebilecek bir şey değil.
Ben Fenerbahçeliyim. Bununla gurur duyuyorum ve saklamaya da hiçbir zaman gerek görmedim.
Galatasaray’a tahsis edilecek kamu arazisi ile ilgili olarak yazdığım yazıları da bazı okuyucular Fenerbahçeli olmama bağladılar.
Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın ile başkan seçilmesinden çok önceye dayanan ve benim “dostluk” olarak tanımladığım bir ilişkim var.
Geçen gün buluştuğumuzda aynı soruyu Özhan Bey de bana sorunca bir açıklama daha yapmam gerektiğini düşündüm.
Özhan Bey, “Aynı durum Fenerbahçe için geçerli olsaydı o yazıları yazar mıydın?” diye sordu.
Yanıtım şuydu: “Evet, bir saniye bile tereddüt etmeden yazardım.”
Aynı yanıtı burada okuyucularımın önünde de tekrarlamak istiyorum.
Alkışlanacak davranış
Türkiye’de, kamu kaynaklarının karşılıksız olarak şu veya bu şahsa ya da özel kurumlara kullandırılmasına karşıyım.
Özhan Canaydın, bana Galatasaray’a üst kullanım hakkı verilen Seyrantepe’deki arazinin tapusunu, bedelini ödeyerek devralacaklarını da anlattı.
Yaklaşık 40 milyon dolar tutarında bir ödeme karşılığında söz konusu arazinin tüm hakları Galatasaray’a geçecek.
Bu davranışı alkışlıyorum. Bunun Fenerbahçe de dahil olmak üzere bütün spor kulüplerine örnek olmasını diliyorum.
Zaten benim tanıdığım Özhan Canaydın’dan beklenmesi gereken davranış da buydu.
Yeri gelmişken, geçenlerde Amerika’da bu konuda yaşanan bir olayı da aktarmalıyım.
Amerika’da en yaygın spor beyzbol.. Biz Türklerin bilmediği, seyretmekten sıkıldığı bir spor.
ABD’nin başkenti Washington’un, Major League Baseball’da (MLB) bir takımı yoktu.
Montreal’deki Expos isimli takımın yerine lige yeni bir takım alınacağı duyurulduğu anda ülkenin bu ligde temsil edilmeyen kentleri arasında büyük bir yarış başladı.
Belediyeler, bu büyük organizasyonu kendi kentlerine alabilmek için kesenin ağzını açtılar ve yarışı Washington Belediyesi kazandı.
Bu amaçla belediye 440 milyon dolara mal olacak yeni bir stat inşaatını da üstlendi.
Kent, 30 yıl vadeli bir tür “bono” çıkaracak ve finansmanı böylece sağlayacak.
Bonoların geri ödenmesi için yılda 26 milyon dolar gerekiyor.
Hesap tutar mı bilmem!
Hesap şu: Belediye yeni stadyum inşasından sonra bölgede meydana gelecek canlanma ve açılacak yeni iş alanları ile büyük şirketlere konulacak ek vergiler sayesinde yılda 21 milyon dolar vergi geliri artışı bekliyor. Ayrıca stadyumda satılacak yiyecek, içecek, forma, şapka, top ve diğer markalaşma faaliyetleri nedeniyle 12.2 milyon dolar ek verginin daha doğacağı hesaplanıyor. Takımın bir işletmeciye kiraya verilmesinden de yılda 5.5 milyon dolar kazanılacağı öngörülüyor. Stadyumun isim hakkının satılmasından da yılda 2.5 milyon dolar gelecek.
Yılda satılacak 2.4 milyon biletten birer dolar da öteki sportif faaliyetlerin desteklenmesi için ayrılacak..
Otellerde, lokantalarda, dükkânlarda maç günleri doğacak ek harcamadan alınacak kent vergileri de cabası..
Hesapların doğru çıkıp çıkmayacağını elbette zaman gösterecek.
Ancak, görüldüğü gibi belediye, kentte yaşayan vatandaşlarının yeni bir eğlenceye kavuşması için üzerine düşen her şeyi yapıyor ama kamu kaynaklarının politik amaçlarla saçılıp savrulması da söz konusu değil.