Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Entelektüel insanların mutsuzluk nedeni..

 Geçenlerde gazetelerden birinde Hülya Avşar’ın bir röportajını okudum. Aklımda şu sözleri kalmış: “Mutlu entelektüel yok. Hepsinin içi çürümüş.”
Oldukça acımasız bir yargı.

Bu “teşhis” nasıl bir gözlem ve deneyimden kaynaklanıyor bilmiyorum.
Hülya Hanım’ın bu sonuca varması için yeterli sayıda entelektüel tanıyıp tanımadığını, onlarla ilişkisinin bir insanı gerçekten tanımaya yetecek kadar “derin” olup olmadığını da bilmiyorum..
Kelime anlamıyla..
“Entelektüel” kelimesini Ali Püsküllüoğlu Sözlüğü ,”aydın, düşünce sorunlarıyla ilgili” olarak tanımlıyor.
Aristoteles ise “entelektya” kelimesini “varlıkta etkinlik ve olgunluk durumu” olarak açımlıyor, ki entelektüel kelimesi de buradan türemiş olmalı..
Bir de çok kullanılan “entel” kelimesi var. Bir tür “aşağılama” olarak kullanılan..
O da “laf üreten kimse, yeni tür aydın” diye tanımlanıyor sözlüklerde..
Hülya Avşar’ın gözlemini anlamlandırmaya çalışıyorum ama tariflerden yola çıktığımda bunu bir türlü başaramıyorum.
Sonsuzluk kadar dert
Öte yandan şu da bir gerçek olmalı: Entelektüel kişi, tanımı gereği bin bir türlü sorunu kendisine dert ediniyor olmalı.
Güney Asya’daki tsunaminin yarattığı insanlık sorunları da onun derdi olmalı, türbanlı genç kızların okuma sorunları da, 110 metrelik semazen heykeli de, küresel ısınmanın yaratabileceği sorunlar da..
Bir entelektüelin kendisine dert edinebileceği şeylerin hepsini yazamıyorum burada elbette..
Buna yerim yetmez.
Ama dediğim gibi “tanımı gereği” bu “dertlerin” sayısı, aritmetikteki sonsuz işaretiyle gösterilmeli..
Çünkü sonuç olarak entelektüel denilen insan gerçek anlamıyla “birey”dir.
Ve her “birey”in kendisi için problem haline getirebileceği konular farklı olabilir.
Kimisi Karadeniz Otoyolu’nun yok edeceği endemik yaşam türlerini dert edinebilir, kimisi medeniyetler çatışmasının yaratabileceği sorunları…
Özel ‘cehalet’ durumu
Böyle olduğunda da bir insanın “mutlu” olabilmesi için sahip olabileceklerinin sayısı elbette azalıyor.
Çünkü “komşusu açken tok uyuyan” bir entelektüel bulabilmek mümkün değildir ve bir entelektüel için “komşu” sayısı alabildiğine çok olabilir..
Burada niyetim Hülya Hanım’a bir cevap yetiştirmek değil. Zaten bunu başaramam da..
Ama şuna dikkat çekmek istiyorum: Entelektüelleri sevmemek, onları aşağılayıcı şekilde davranmak özel bir duruma işaret eder.
Bu özel durumu tanımlamak için kelime haznemde çok araştırma yaptım daha kibarını bulamadım ve özür dileyerek yazıyorum ki, buna sadece “cehalet” adını verebiliriz.
Özel bir cehalet durumu bu.. Dünyanın en iyi okulunu bitirmiş olsa bile insanın kurtulmakta zorlanabileceği türden bir cehalet!
Homer Simpson örneği
Kolay tanımlamak için Homer Simpson’u örnek olarak gösterebilirim.
Hayatta hiçbir baltaya sap olamamış, uyanık ama uyanıklığının ödülünü de alamamış, dünyadaki varlığı bir “virgül” kadar değerli olamamış..
Ve “Homer Simpson’lar” için kendi varlıklarını kendilerine izah edebilme yolu kaçınılmaz olarak kendileri gibi olmayanları aşağılamaktır.
Homer, çizgi filmde çocukları ve eşiyle mutlu ve düzeyli bir ilişki kurabilen komşusunu kıskanır, ötekiler ise “entelektüel”leri..
O yüzden Hülya Hanım entelektüelleri “mutsuz ve içi çürük” olarak tanımlarken, entelektüeller de Hülya Hanım için üzülürler.. Eşi, evliliklerini “bizimkisi bir şirket” diye tanımladığı için..
Dedim ya, bir entelektüel yaşamda her şeyi kendisine dert edinebilir!