MİLLİYET

Ersun Yanal'ı asmayalım, besleyelim!

 Ersun Yanal’ı asalım” korosunun, lig maçlarının ardından yazdıkları yazıları okudum ve gece yarılarına kadar oturup televizyonlardaki yorumlarını dinledim.
Ortaya şu sonuç çıkıyor: Fenerbahçe kötü, Galatasaray çok kötü, Trabzon çok kötü, Beşiktaş çokçokçok kötü, Rize – Malatya – Denizli iyi niyetliler ama o kadar da iyi değiller vs…

O zaman Ersun Yanal’ı asmamız ya da hormonlu tavuk yedirerek ağır ağır öldürmemiz neden gerekiyor?
Böyle kötü bir ligin milli takımı da bu kadar oluyor işte! Oysa hepimiz biliyoruz ki, ligimiz aslında o kadar da kötü değil..
Yunanistan, Portekiz, kuzey ve orta Avrupa liglerinden bir tek maç seyreden herkesin kolayca görebileceği bir gerçek bu..
Öte yandan şu da bir gerçek. Ersun Yanal’ın seçtiği milli takım da iddia edildiği kadar kötü bir takım değil.
Eğer yeterli paramız olsa ve milli takımı aynen bir kulüp takımına transfer edebilecek olsak, bu takım “süper” ligimizde şampiyon olur muydu?
Bence hiç kuşkusuz, açık ara şampiyon olurdu..
Hafta boyunca “Servet’i neden oynattın”cılara şu soruyu sordum ve hiç yanıt alamadım: Siz teknik direktör olsanız Servet’in yerine kimi oynatırdınız?
İşte ligimizde bulabileceğiniz seçenekler: Luciano, Tomas, Song, Mustafa Doğan, Emre Aşık, Önder Turacı…
“Madem bu kadar orta yapılacaktı Hakan neden oynatılmadı” diyenlere en iyi yanıt da pazar geceki Maraton’da yayımlanan bir istatistikti.. Sezon başından beri Galatasaray’da ceza sahası içine 400’e yakın orta yapılmış. Hakan ve Necati’nin attıkları kafa golü sayısı 2.. Yazıyla: İki…
Benim kişisel düşüncem şu ki, Türkiye’nin en azından ikincilik şansı devam ediyor ve bu takım Ukrayna’daki maçı da kazanabilecek çapta bir takım..
Yeter ki, bazıları gölge etmesinler!

Bu güruha ne ad vermeli?

Ukrayna maçında Saracoğlu Stadı.. Ukrayna milli marşı okunuyor. Skorbordda Ukrayna bayrağı görününce ıslıklar, küfürlü tezahüratlar..
Bir ülkenin bayrağına ve marşına saygılı davranmak neden bu kadar zor geliyor bize?
Aynı durum Ukrayna’da bize karşı yapılmış olsaydı ne hissederdik, gazetelerimiz neler yazardı?
Ve “Voleci Şeref” için milli maç ve lig maçları öncesindeki saygı duruşları..
Islık çalanlar, bir yerine bir şey girmişçesine nara atanlar, bağıranlar..
Ölen birisinin ardından bir dakikalık bir süre kadar bile beklemeye sabrı olmayan bir saygısızlar güruhu..
Bunlara “taraftar” demeye dilim varmıyor.. “Futbolsever” demek hiç mümkün değil. Bu “sürü”yü nasıl adlandırmalıyız, bir fikri olan var mı?

Van Hooijdonk olmayınca!

Trabzonspor Başkanı Atay Aktuğ yaklaşık bir ay kadar önce Milliyet’e verdiği bir demeçte Van Hooijdonk olmasaydı Fenerbahçe’nin bir futbol takımı bile sayılmayacağını söylemişti..
Atay Aktuğ’un futbol bilgisinin düzeyi ile ilgili bir genel fikre cumartesi gecesi Trabzon’da tanık olduk.
Van Hooijdonk’suz, on kişilik Fenerbahçe bu sezonun en yardımlaşmalı oyununu oynayarak Trabzon’dan iki gol ve üç puanla döndü.
Hep söylüyorum, bir daha söyleyeyim: Spor yöneticileri, sadece kendi işleriyle ilgilenmeliler. Aksi halde mahcubiyet kaçınılmaz oluyor..