Bayram tatilinde Fas’taydım. Altı günlük bir süre içinde Fas’ın önemli bütün kentlerini görebilme olanağı buldum.
Bu kadar kısa bir süre içinde, neredeyse bin yıl önce kurulmuş kentlerin sokaklarında gezerek büyük bir kültürü, bütün bir halkı ve ülkeyi tanıyabilmeyi başardığımı elbette iddia edecek değilim.
Daracık sokaklarda, kalabalıklar arasında dolaşırken insan zamanın sanki durmuş olduğu duygusuna kapılıyor.
Salt bir turist olarak o sokaklarda dolaşıyorsanız sorun yok.. Hatta bu bir turist için bulunmaz bir nimet..
Beş yüzyıl önce gibi..
Sokaklarda dolaşan motosikletleri, otomobilleri, cep telefonlarını ve televizyonları yok sayarsanız sanki beş yüzyıl öncesinde yaşıyor gibi hissedebilirsiniz kendinizi..
Ama kimlik kartınızda “Müslüman” yazılıysa kendinizi etrafınızdaki her şeyden soyutlayarak bir turist gibi görmeniz de o kadar mümkün değil.
İnsan ister istemez Kurtuluş Savaşı’nın ardından yapılan devrimleri ve bu devrimlerin Türklerin toplumsal yaşamında yol açtığı büyük dönüşümü düşünüyor.
‘Genel’in dışında
Elbette şimdi kısaca Atatürk Devrimleri deyip geçtiğimiz o büyük toplumsal dönüşüm projesi uygulanmaya konulmamış olsaydı bugün ne durumda olacağımızı tahmin edebilmenin olanağı yok. Toplumbilim söz konusu olduğunda şartları istediğimiz gibi değiştirip çıkan sonucu görebileceğimiz laboratuvar çalışmaları yapamıyoruz ne yazık ki..
Ama nelerin olabileceğini tahmin etmek de o kadar zor değil. Belki “Bugünkü Fas gibi olurduk” gibi köktenci bir yanıt veremeyiz bu soruya.. Ama içinde bulunduğumuz Müslüman coğrafyasına hâkim olan genel yapının çok da dışında olamayacaktık diye düşünüyorum.
Bir adımlık fark
80 yıl önceki Fas ile bugünkü Fas arasında ne kadar bir fark varsa, 80 yıl önceki Türkiye ile bugünkü Türkiye arasında da o kadar fark olacaktı diye düşünmek için yeterli sebebimiz var. Ya da Mısır, Cezayir, Suriye, Irak… Onlar bu son 80 yılda ne kadar ilerledilerse biz de o kadar bir yol almış olacaktık.. Belki bir adım ilerisi, belki bir adım gerisi.. Hepsi o kadar..
‘Seçilme’ nedeni
Cumhuriyet’in kuruluşu, din ile devlet işlerinin ayrılması, kadınların toplumsal yaşamda erkeklerle eşit haklara sahip vatandaşlar olarak yer alabilmelerinin sağlanması, geçmişten kesin bir kopuşu sağlayan harf ve giysi devrimleri bugünkü farkı yaratan temel adımlar olmuş. Bu açıkça görülüyor.
Ve bu tablo bugün İslamcı terörün kendisine hedef olarak neden Türkiye’yi seçtiğini de açıkça ortaya koyuyor.
Biz bugün yarattığımız düzenden ne kadar şikâyetçi olsak ve ulaştığımız demokratik düzeyi ne kadar beğenmesek de Türkiye, bütün Müslüman coğrafyasının bizzat kendi diktatörleri tarafından ezilen halkları için gerçek bir model.. Türkiye, demokrasisini Batı’nın gelişmiş demokrasileri düzeyine çıkarıp ekonomik sorunlarını çözdüğünde model olma özelliği daha da önem kazanacak.
Hakkı Erdem’in ardından..
Gazeteci Hakkı Erdem’i 47 yaşında geçirdiği bir kalp rahatsızlığının ardından kaybettik.
Hakkı ile Radikal’in kuruluş döneminde ve sonraki dört yılda birlikte çalışmıştık. Radikal’in Ankara Bürosu’nun “şef”i ve ağabeyiydi.
Tanıdığım en ciddi insandı diyebilirim. Belki hayatı ve etrafında olup bitenleri bu kadar ciddiye almıyor olsaydı hâlâ aramızda olabilirdi ama o zaman da Hakkı ne kadar “Hakkı Erdem” olurdu, bunu da bilebilmemizin imkânı yok.
Değerli bir meslektaşımızı ve arkadaşımızı yitirdik. Allah rahmet eylesin..