Gecikmiş ama doğru bir karar
Salı günü biliyorsunuz Milli Güvenlik Kurulu toplandı. Her zaman alışılandan daha uzun süren bir toplantıydı.
Arkasından Başbakan başkanlığında, Genelkurmay Başkanı’nın da katıldığı bir ‘Güvenlik Zirvesi’ yapıldı. Bu toplantı da gece geç saatlere kadar sürdü.
Toplantı sonunda Başbakan’ın ‘kimse konuşmasın’ talimatı verdiği söylendi. Gazeteciler sabahın ilk saatlerine kadar toplantıda nelerin konuşulduğunu öğrenmeye çalıştılar.
Aslında dış kaynaklardan, özellikle ABD kaynaklarından gelen bilgiler toplantıda nelerin konuşulmuş olduğunu tahmine imkân veriyordu. Ancak bu bilgilerin bir de toplantıya katılanlarca doğrulanmasına çalışıldı..
Bilgi kesindi ama..
Çarşamba sabah saatlerinden itibaren ABD’nin Afganistan’a gönderilmek üzere Türkiye’den bir askeri birlik istediği bilgisi kesinleşti.
Gazeteciler bilgi kesinleştikten sonra devletin en üst yöneticilerine bu konuyla ilgili sorular sordular. Aldıkları yanıtlar şöyleydi:
Cumhurbaşkanı Sezer: “Bana intikal etmiş öyle bir bilgi yok.”
Başbakan Ecevit: “Henüz kararımızı kesinleştirmiş değiliz.”
Başbakan Yardımcısı Yılmaz: Galatasaray akşam nasıldı? İkinci tur kuraları cuma günü mü çekiliyor?”
Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Büyükanıt: “Kesinlikle böyle bir konu gündemde değil.”
Milli Savunma Bakanı Çakmakoğlu: “Biz sadece eğitime destek verebiliriz.”
Bugün gazetemizin manşet haberinden de okumuş olacağınız gibi, dün herkesin bildiği ama resmi makamların ısrarla yalanladığı olay gerçekleşti ve Türkiye Afganistan’a 90 kişilik bir birlik yollamaya karar verdi.
Politikasızlığın iflası
Türkiye’nin özel görevler için özel olarak yetiştirilmiş en seçkin askerlerinden oluşan 90 kişilik bir birlik…
Ve Başbakan Ecevit dün akşamüstü gazetelerin Ankara temsilcilerine bu birliğin görevinin, Afganistan’da karşılaşılacak duruma bağlı olarak belirleneceğini açıkladı. Yani gerekli olduğunda Türk birliği sıcak çatışma alanlarında da görev yapacak, sınır ötesi operasyonlar düzenleyecek…
Böylesine hayati bir kararı, ısrarla kamuoyundan saklamaya çalışma eylemini nasıl tanımlamalıyız? Devletin sır sayılması gereken bilgilerini saklama çabası mı, yoksa bugüne kadar izlenen ‘politikasızlık’ politikasının iflas ettiğini itiraf etmekteki utangaçlık mı?
11 Eylül’ü takip eden günlerden bugüne kadar geçen olaylara, verilen demeçlere bakılırsa doğru yanıt ikincisi olmalı.
Oysa Türkiye’nin bölgesindeki bir sıcak çatışmaya kayıtsız kalamayacağı ilk günden beri bilinen bir gerçek olmalıydı.
Deha olmaya gerek yok
Aynı şekilde Türkiye’nin ABD’den gelebilecek istekler karşısında ne kadar direnme gücünün olabileceği de öngörülebilmeliydi…
Bu çatışmadan güçlenerek çıkacak şeriatçı akımların en büyük düşmanının Türkiye olacağını görmek için de deha olmaya gerek yoktu.
Nitekim Türkiye geç de olsa bulunması gereken noktaya geldi.
Taliban yönetimine karşı uluslararası ittifakın yanında ve tam içinde olduğunu hiçbir tartışmaya meydan bırakmayacak şekilde ortaya koydu.
Bu gecikmiş ama doğru bir karardır.