MİLLİYET

'Göç yolları' bir gün gelir döner tersine!

 Yirmi üç parlak lise öğrencisinin ABD’nin en ünlü üniversitelerine kabul edildikleri haberinin bana düşündürttüklerini sizinle paylaşmaya devam etmek istiyorum bugün de..

Amerika Birleşik Devletleri’nde maliyeti düzenli olarak artan işlerden birisinin nüfusun eğitilmesi olduğu söyleniyor.
1966 yılında, bir babanın çocuğunu okula gönderebilmesi için 526 saatlik çalışması karşılığında aldığı ücreti harcaması gerekiyordu.
Bugün bu rakam bin 295 saate çıkmış durumda.
Devlet okullarında eğitimin maliyeti de aynı süre içinde tam bir misli artmış bulunuyor.
Giderek artan latin nüfus ve zencilerin okullaşma oranlarındaki düşüklük, ülkenin giderek bir cahiller topluluğu olması sonucunu yaratabilecek kadar vahim..
Öte yandan ABD’de lise eğitiminin genel düzeyinin de çok parlak olmadığı biliniyor.
Juan Enriquez’in “Gelecek peşinizde” isimli kitabında verilen istatistiklere göre ABD’li lise öğrencilerinin matematik derslerinde gösterdikleri başarı neredeyse bütün Avrupa ülkelerindeki öğrencilerin gerisinde kalıyor.
Amerika’da teknoloji eğitimi alanların sayısında 1990 yılından beri her yıl yüzde beşlik bir azalma var..
Bunun sonucu dünyanın her yerinden parlak öğrencilerin ABD’ye gelişlerinin özendirilmesi oldu.

Bir ABD politikası
Bugün ABD üniversitelerinde bilim ve mühendislik alanlarında doktora yapan öğrencilerin üçte birinin Asya’lı olduğunu biliyoruz.
Enriquez bunun ABD’nin teknoloji alanındaki üstünlüğünü korumak için uygulanan bilinçli bir politika olduğunu yazıyor.
Çok ilginç bir istatistik de var: 1970’de ABD nüfusunun yüzde 4,7’si başka ülkelerde doğan insanlardan oluşuyordu. 2000’deki son nüfus sayımı bu oranın yüzde 10,4’e yükseldiğini ortaya koyuyor.
Amerikan şirketleri, hükümeti ileri teknoloji gerektiren işlerde çalışmak için ülkeye gelecek yabancılara kolay vize verilmesi için sıkıştırıyor.
Önümüzdeki üç sene içinde 600 binden fazla kalifiye eleman ABD’de çalışma izni alacak..
1990 yılında Silikon Vadisi’nde çalışan Hintlilerin yüzde 55’i, Çinlilerin yüzde 40’ı, ABD’li beyazların ise yüzde 18’i doktora diplomasına sahip insanlardan oluşuyordu. 1998 yılında Silikon Vadisi’ndeki şirketlerin genel müdürlerinin üçte biri Hintli ya da Çinliydi..
Bu korkunç beyin gücünün ABD’nin bilgi teknolojileri alanındaki baş döndürücü gelişmesinde en önemli rolü oynamadığı söylenebilir mi?

İstatistik mi! O da ne?
ABD üniversitelerinde doktora derecesi aldıktan sonra Amerika’da kalmayı düşünen yabancı öğrencilerin oranı yüzde ellinin üzerinde.. Yüz Çinli öğrenciden 85’i, Doğu Avrupalıların yüzde 79’u, Almanların lüzde 59’u ülkelerine geri dönmeyi düşünmüyorlar..
Ülkemiz bilginin hiçbir türüne önem vermediği gibi bu tür istatistiklere de pek önem vermiyor.
Bu nedenle Türkiye’den okumak için ABD üniversitelerine gidenlerin kaçının geri dönmeyi düşünüp düşünmediklerini bilemiyorum.
Ama onların da dünya ortalamasından çok farklı olmadıklarını düşünmemiz için nedenlerimiz var.
Ülkemizin bilinen ekonomik istikrarsızlığı, bilim adamlarımızın ciddi geçim zorlukları içinde kıvranmaları, eğitimli nüfus için de giderek büyük bir sorun haline gelen işsizlik gibi faktörleri unutmamalıyız..
Evet, bazı gençlerimizin ABD’nin önemli üniversitelerinde eğitim imkanı bulmalarına sevinmeliyiz.. Ama unutmamalıyız ki bir ülkenin sahip olabileceği en büyük değer de beyin gücüdür.. Bu gücün bir bölümünü kaybedeceğimiz için de üzülmemiz gerekiyor.