Seçim, demokratik sistemin “olmazsa olmaz” şartlarından en önde geleni.. Halkın, kendisi adına yasama ve yürütme yetkisini kullanacak organları seçmediği bir ülkede demokrasiden söz etmenin imkânı da yok.
Sadece seçimlerin varlığı da demokrasi için yeterli değil. Seçime girmenin serbest olması da bir başka gereklilik. Bugün İran’da, Suriye’de, Mısır’da da seçim yapılıyor ama kimse o ülkelerde bir demokrasinin varlığından söz edemiyor. 
Seçime isteyen herkesin ve her siyasi eğilimin girebileceği, serbestçe propaganda yapabileceği bir düzen olmadıkça, seçim sadece bir “oyundan” ibaret kalıyor.
Öte yandan sadece serbest katılıma olanak sağlayan bir düzen de demokrasi için yeterli değil. Aynı zamanda, toplumdaki her siyasi eğilimin gücü oranında temsil olanağı bulması da şart. Seçimlerde kimin kazandığının belirlenmesinde nispi temsil sistemlerinin ortaya çıkmasının nedeni de bu. 
Yanıtı açık sorular…
Fransa’da yapılan seçimlerin iki turlu oluşunun “sistemin korunması” açısından oynadığı rolün ne anlama geldiğini de bir kez daha gördük.
Birinci turun ardından yapılacak ikinci tur seçim, demokrasi karşıtı güçlerin, demokrasinin olanaklarından yararlanarak iktidara gelmesini önleyecek. 
Birçok kişi, Fransa’da uygulanan sistemin bu açıdan Türkiye için bir model oluşturabileceğini düşünüyor.
Bunun nedeni, özellikle İslamı kendisine referans olarak alan bir siyasi partinin seçimde aldığı düşük bir oy yüzdesine rağmen iktidar olmayı başarması ve bunu bir mutlak iktidar olarak algılayıp toplumun geniş kesiminin karşı olduğu uygulamalar içine girmesidir. 
Eğer iki turlu seçim sistemini benimsemiş olsaydık, Erbakan başbakan olabilir miydi? Bugün büyük kentlerin önemli bölümünde iktidarda olan “İslamcı görüş” iki turlu bir seçimde bu olanağı bulabilir miydi? 
Yanıtı çok açık bir soru bu… Ne Erbakan başbakan olabilirdi, ne de Recep Tayyip Erdoğan, Melih Gökçek gibi isimler belediye başkanlıklarını kazanabilirlerdi…
Seçim kapıya gelmeden…
İki turlu bir çoğunluk sisteminin, temsil olanakları açısından yarattığı sorunlar bu nedenle görülmek istenmiyor. 
Bir garip çelişki gibi görünüyor ama, demokrasinin kendisini koruma refleksi, demokrasinin tüm kurallarının eksiksiz uygulanmasını önlemeye de varabiliyor.
Oysa, siyasi temsil olanağı bulmayan eğilimlerin ve görüşlerin, giderek marjinalleşeceği ve bunun rejim için daha ciddi tehlikeler yaratabileceğini de unutmamak gerek. 
Benim kişisel görüşüm TBMM üyelerinin belirleneceği genel seçimlerde bizim demokrasi geleneğimize artık yerleşmiş bulunan nispi temsil sisteminin korunması, buna karşılık belediye başkanı gibi tek bir adayın seçileceği seçimlerde iki turlu çoğunluk sisteminin tercih edilmesi yönünde. 
Seçimlere daha çok zaman varken bunları konuşmak ve herkesin üzerinde birleşeceği bir yeni seçim yasasını, siyasi partiler kanunu ile birlikte çıkarmak gerekiyor.
Seçim yasasını değiştirmek için, seçimlerin kapıya gelmesini bekleme alışkanlığımızı terk etmeliyiz.
