MİLLİYET

Kadınları yeniden evlerine mi hapsedeceğiz?

 Son günlerde ardı ardına meydana gelen bir gelişme terör olaylarının gölgesinde kaldı.
Devlet Su İşleri, kuruma mühendis alımı için verdiği ilanda adayların “erkek” olması şartını koştu. Toprak Mahsulleri Ofisi de aynı şekilde eksper ve muhasebe elemanı alımında “erkek” olma şartını arıyor.

Harita Mühendisleri Odası’nın Melih Aşık’a gönderdiği bir mektup TEDAŞ’ın da taşra teşkilatına erkek mühendis aradığını, bu kuruluşun da uzun süredir kadın mühendis istihdamından kaçındığını ortaya koyuyor.
Resmi Gazete’nin 29 Ağustos tarihli sayısında yayımlanan bir yönetmelik değişikliği ile polis okullarına alınacak kız öğrenci kontenjanı da yarı yarıya azaltılmıştı. Milliyet’in bu konudaki yayını üzerine bu yıl yapılan sınavda kontenjan eski yönetmelikteki gibi uygulandı ama yönetmelik hâlâ yürürlükte olduğu için gelecek yıl yapılacak sınavda polis okullarına alınacak kız öğrenci sayısı yarı yarıya düşürülmüş olacak..

‘Hanımlara kıyamayız’!
DSİ Genel Müdürü, erkek mühendis tercihinin nedenlerini şöyle açıklıyor: “Hanımlar narindir, zariftir. Biz erkekler daha kaba sabayız. Dayanıklıyız. Hanımlara kıyamayız. Haa bu işi yapacak kadınlar yok mu? Var. Bir bakıma kadınlıktan uzaklaşmış, erkekleşmişlerdir.”
Benim Siyasal’da öğrenci olduğum yıllarda kadınlar kaymakam da olamıyorlardı. İlginçtir, 25 sene önce de gerekçe aynıydı: Kadınlar narindir, at sırtında dağ bayır dolaşamazlar!
Biz mezun olduktan çok sonra bu durum değişti ve kadınların da tıpkı erkekler gibi kaymakamlık yapabilecekleri, zor şartlarda çalışabilecekleri görüldü.

Toplumsal cinsiyet
Cinsiyete dayalı bir iş bölümü anlayışı neredeyse insanlık tarihi kadar eski.
İnsanlığın ilerleyişinin toplumsal yaşamda yol açtığı değişiklikler kadınların da zaman içinde erkeklerle aynı işleri, aynı erkekler gibi yapabildiklerini ortaya koydu.
Kadınlarla erkekler arasındaki biyolojik farklılıklardan kaynaklanan “cinsiyet” tanımları ile “bu farklılıkları bir toplumsal sistem içine oturtmak” diye tarif edebileceğimiz “toplumsal cinsiyet” kavramlarını karıştırmamak gerekiyor.
“Cinsiyet” biyolojik, “toplumsal cinsiyet” ise kültürel bir durumu tarif ediyor.
Bu yüzden DSİ Genel Müdürü’nün yaptığı sadece geri bir toplumsal cinsiyet anlayışının biyolojik cinsiyet gibi sunulmasından başka bir şey değil.

Bu ne yaman çelişki!
Cumhuriyet Devrimi’nin Türkiye’ye sağladığı en önemli şey kadınların üzerindeki toplumsal baskının kırılarak, kadınların da toplumsal yaşam içinde erkeklerle eşit bireyler olarak yer almasının sağlanmasıydı.
Bugünkü Türkiye’yi, Ortadoğu’nun öteki İslam toplumlarından ayıran önemli bir farklılık da buydu.
Bugün iktidarda olan zihniyet ise bir yandan kadınların toplumsal yaşama katılmaları gerekçesiyle “türban” kavgası verirken, öte yandan kadınların toplumsal yaşam içinde erkeklerle birlikte rol almalarına karşı çıkıyor.
Nitekim TMO’ya eksper ve muhasebe elemanı alımında, “biyolojik cinsiyet” ile de açıklanamayacak bir girişimde bulunulması bunu açıklıkla ortaya koyuyor.
Bu anlayışla mücadele etmek gerekiyor. Kadınların yeniden evlerine hapsedilmeleri sonucunu doğuracak bu girişimin önünün kesilmesi aynı zamanda Cumhuriyet ilkelerinin de korunması demek..