Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Kolay değil 30 yıl ayakta kalmak

  Eylül 1972’den bugüne 30 yıl geçti. Hesaplamak çok kolay aslında: 2002’den, 1972’yi çıkarıyorsunuz, geriye kalıyor 30.

Bazı şeyler böyledir işte… Söylerken kolay gelir insana… Ama bir şeyi otuz yıl aralıksız yapmak gerekince bunun o kadar kolay olmadığını da görürsünüz…
Milliyet Sanat Dergisi’nden söz ediyorum…
Dün sabah elime aldığım Eylül sayısının kapağında sadece “30 Yıl” yazılı..
Belli ki dergiyi yöneten arkadaşlarımız biz okuyucularını biraz düşünmeye sevk etmek istemişler…
Türkiye gibi bir ülkede bir sanat dergisinin 30 yıldır ayakta kalmasının ardındaki mucizeyi düşünmemizi beklemişler.

Neler geldi, neler geçti…
Neler neler oldu bu otuz yılda, hızlıca düşünmeye çalıştım…
İki büyük terör dalgası yaşadık her şeyden önce… 1980 öncesi ve daha dün… On binlerce gencimizi, aydınımızı teröre kurban verdik.
Benim sayabildiğim kadarıyla yedi tane büyük ekonomik kriz geçirdik.
Otomobillerimize koyacak benzin, yemeğimize koyacak yağın bulunamadığı aylar geçirdik… Tüpgaz yoktu, kahve yoktu, filtreli sigarayı ancak kuyrukta saatlerce beklerseniz alabiliyordunuz… Ya da bakkalın tanıdık olması şartıyla karaborsadan…
Bütün bu süre içinde bizler de yaşlandık. Ben daha liseyi bitirmemiştim örneğin.
Milliyet Sanat Dergisi’nin ilk sayısını Milliyet’in eki olarak bayiden aldığımı hatırlıyorum… Daha sonra harçlığımı daha çok politik yayınlara harcadığım için okumaya ara verdiğimi de…

Seçkin ve popüler
Milliyet Sanat ile ikinci buluşmam Ülkü Tamer’in yayın yönetmeni olduğu döneme denk geliyor.
O yıllarda artık ben de gazeteciydim ve bir dergi, sanat dergisi olma özelliğinden kaynaklanan seçkinci tavrıyla popülerliği nasıl bu kadar birleştirebiliyor diye hep hayret ettiğimi de hatırlıyorum.
Ülkü Tamer’in 8 ay boyunca yayımladığı o sayıları da daha sonra uzun süre sakladım. Sonra hep olduğu gibi bir arkadaşıma okuması için ödünç olarak verdim ve gidiş o gidiş…
Bir sanat dergisini 30 yıl ayakta tutmayı sadece Milliyet gibi gelişmiş bir kurumsal kültürü olan müesseseler başarabilirdi. Öyle de oldu…
Arşivlerden çıkarılan 30 yıllık sayılara göz attığınızda Türkiye’nin entelektüel gelişiminin, sanatsal üretiminin nereden nereye geldiğini de daha iyi görebiliyorsunuz.
Gazetecilik okullarında öğretilmesi gereken dersler taşıyor bu öykü..

Çok özel bir sayı
Türkiye’de sanatla şu ya da bu biçimde uğraşmış birisi olup da yolu Milliyet Sanat Dergisi ile kesişmemiş herhangi birisini de bulmak imkânsız nedereyse.
Bu tür dergilerin kolaylıkla içine düşebileceği tuzaklara düşmeden, bir kliğin merkezi olmadan varlığını korumayı başarmış bir dergi bu… Ve belki de bu sayede 30 yıl ayakta kalabilmiş diye düşünüyorum şimdi, geçmiş sayılara bakarken.
Milliyet Sanat’ı bir yıldan fazla bir süredir Tuğrul Eryılmaz yönetiyor.
“Popüler olanla olmayan arasında ayrım yapmayan sanat ve kültür dergisi” projesi onun eseridir.
2000’li yıllar için görünüşünü, kâğıdını ve içeriğini geliştiren bu derginin bugün on iki binler civarında satıyor olmasının nedeni de bu projedir…
Milliyet Sanat Dergisi’nin 30. Yıl sayısı aynı zamanda koleksiyon meraklıları için bir özel sayı niteliği de taşıyor. Derginin yayımlandığı ilk günden bugüne geçirdiği serüven ve dergiye bu 30 yıl boyunca emeği geçenlerin anlattıklarıyla ilginç bir sayı…
Ve bizlerden sonra da bu kurumu yönetecek olanlara ağır bir sorumluluk yüklüyor. Bu dergiyi yaşatıp, bir büyük sanat geleneğini yaratma sorumluluğu..
Nice otuz yıllara…