Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Mustafa Kemal'i doğru anlamak için…

 Yeğenim Çınar’ın anaokuluna gittiği günlerdi, o zamanlar Ankara’da yaşıyorduk. Bir 10 Kasım günü Çınar okuldan iki gözü iki çeşme çıktı… “Ne oldu oğlum, neden ağlıyorsun?” sorularına hıçkırıklar arasında şu yanıtı verdi: “Bilmiyor musunuz, bugün 10 Kasım, Atatürk öldü!”

Annesi yatıştırmaya çalıştı: “Ama üzerinden çok zaman geçti, artık ağlama…”
Çınar’ın yanıtı çocuk aklının nasıl çalıştığını gösteren bir örnekti: “Evet ama kalbimizde yaşıyordu, bugün kalbimizde de öldü galiba…”

Artık ağıt yok
Belli ki o 10 Kasım günü okunan şiirler, arkasından yakılan ağıtlar, çocuğun kafasında Atatürk’ün artık kalplerimizde de öldüğü düşüncesini yaratmıştı..
10 Kasım’ı bir ağlama ve ağıt yakma günü olmaktan çıkaralı çok oldu.
Gazeteler artık 10 Kasım’larda siyah logolarla yayımlanmıyor. Televizyonlar bitmek bilmeyen bir matem programı uygulamıyorlar. Zaman içinde Atatürk’ü anmanın ağır matem müziği, ağlamaklı seslerle okunan şiirler ve Rumeli havaları çalmakla mümkün olamayacağını öğrendik.
10 Kasım, artık bizler için büyük bir devrimciyi yeniden hatırlamanın, yaptıklarını bir kez daha düşünmenin bir vesilesi oluyor.

İçlerine sindiremediler
Bazı çevreler Mustafa Kemal Atatürk’ü hiçbir zaman sevmediler.
Sevemezdiler de zaten…
Düşüncelerinin ve yaptıklarının kendi varlıklarına bir tehdit olduğunu iyi biliyorlardı ve ortamına göre zaman zaman gizli, zaman zaman açıkça Atatürk düşmanlığı yapmaktan hiçbir zaman vazgeçmediler.
Onlar için önemli olan yok edilmek istenilen bir ulusun yeniden ayağa kaldırılması, kendi gücüne güvenir hale getirilmesi değildi. Onların kafası hala hilafetin kaldırılmasında, Türk kadınlarına toplum içinde geri döndürülemeyecek hakların sağlanmasında, laikliğin bir temel prensip olarak Türk devlet yaşamının merkezine konmasındaydı… Bunu içlerine hiçbir zaman sindiremediler.
Onlara hak vermesem de neden böyle düşünüp davrandıklarını anlayabiliyorum. Ve onlardan Mustafa Kemal’e hak ettiği değeri vermelerini de beklemiyorum…

Düşmanlığa kılıflar…
Benim asıl anlayamadığım Atatürk düşmanlığını bir tür “demokratlık” kisvesi altına gizleyenlerdir.
Bu sözde aydınlar, bugün Cumhuriyet’e ve Atatürk’e muhalefet etmenin bir “aydınlık” ve “demokratlık” ölçüsü olduğunu zannediyorlar.
Mustafa Kemal’i, devrimlerini yaparken halkı dikkate almamakla, tepeden inmecilikle, hatta diktatörlükle suçluyorlar.
Bu kişiler çok temel bir yanlış yapıyorlar: Bugünün değerleri ve kavramlarıyla, tarihin belirli bir dönemini açıklamaya çalışıyorlar ve ciddi bir yöntem hatası yapıyorlar.
Bugünün kavramlarının, tarihin o döneminde henüz küçük fikir kırıntıları bile olmadığı gerçeğini unutuyorlar.

Zamana özel koşullar
Tarih söz konusu olduğunda dikkate alınması gereken şey, o tarihsel olayın meydana geldiği dönem ve o dönemin özel koşullarıdır…
Kimse bugün eski Roma İmparatorlarını köle ticareti yapmakla suçlamıyor. Bugün çok ağır bir insanlık suçunu oluşturan bu olay, tarihin o döneminde geçerli olan ahlak ve toplumsal kurallara göre normal bir şeydi.
Bugünün kavramlarıyla Mustafa Kemal’i değerlendirmemiz mümkün olsaydı, çizeceğimiz tablo hiç kuşkusuz o gün yaptıklarından daha ileri bir tablo olacaktı.

İleri götürmek gerekiyor
O günün koşullarında yepyeni bir ulusu şekillendiren, bir ümmet toplumundan bir ulusal toplum yaratan, bugünün medeni dünyasında bile geçerliliğini yitirmemiş bir laiklik tanımını yapan, kadınlara o günün koşullarında birçok “medeni” sayılan ülkede bile verilemeyen hakların verilmesini sağlayan bir devrimciydi Mustafa Kemal…
Ona Türk toplumu olarak çok şeyler borçluyuz. Hatırası önünde sadece saygıyla eğilmek bu borcu ödemeye yetmez elbette… Borcumuzu ödeyebilmek için devrimlerine sahip çıkmak, o devrimleri günün koşullarına göre daha ileriye götürmek gerekiyor…