MİLLİYET

Piri Reis, Amerika'yı keşfedebilir miydi?

 Canımın çok sıkıldığı günlerde kendimi eğlendirmek için uydurduğum bir oyun var: Tarihte yaşanmış bitmiş bazı olaylar olmasaydı, bugünkü hayatımız nasıl olurdu?
Mesela “Wounded Knee Savaşı’nı, Albay James Forsyth değil de Kızılderili Reisi Büyük Ayak kazansaydı, Amerika’da nasıl bir yaşam şekillenirdi?” ya da “Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, tarihe Viyana Fatihi Kara Mustafa Paşa olarak geçseydi bugün nasıl bir Avrupa olurdu?” gibi…

İşe yaramayan bir uğraş ama hiç olmazsa 15 – 20 dakikalığına insanı günlük sorunlardan uzaklaştırabiliyor.

Tek bir parça kaldı
Dün, İstanbul, nisan ayının sonunda sağanak yağış altında gri bir güne uyandığında evde gazetelerin gelmesini beklerken elime aldığım Atlas dergisinin mayıs sayısında güzel bir sürprizle karşılaştım: Piri Reis’in 1513 yılında çizdiği Dünya Haritası’nın 70 X 100 santimetre ebatlarında kuşe kâğıda tıpkıbasımı!
Piri Reis bu haritayı çizdiğinde Gelibolu sahillerinde korsanlık yaparak “can sıkıntısını bastırıyordu”..
O yıllarda yağmaladığı bir gemiden, Kristof Kolomb tarafından çizilmiş bir dünya haritası almıştı. Ve zaten daha önceki ganimetleri arasında da Portekizli ve Müslüman coğrafyacılar tarafından çizilmiş birçok harita vardı.
Ve bir gün oturup hiç görmediği uzak ülkeleri de içeren bir dünya haritası çizdi, hem de renkli olarak!
Günümüze kadar o haritanın Güneybatı Avrupa, Kuzeybatı Afrika, Orta ve Güney Amerika kıyılarını gösteren tek bir parçası kaldı. Piri Reis daha sonra 1528’de de bir dünya haritası çizdi ve o haritadan da günümüze sadece bir tek parça ulaşabildi. Günün olanaklarına göre çizilmiş en ileri harita olarak biliniyor bu haritası. (Atlas’ın verdiği harita 1513 tarihli haritadan günümüze kalan o son parçanın tıpkıbasımı.)

‘Vira bismillah’
Piri Reis’in haritasına bakarken gri gökyüzünün içime verdiği sıkıntıyı gidermek için kendi oyunumu oynadım bir kez daha..
Piri Reis, 1550’li yıllarda Süveyş’teki Osmanlı Donanması’nın başındaydı. Portekizlilerin elinden Aden’i almış ve önemli bir üs olan Maskat’ı da ele geçirmişti.. Bu başarılarını çekemeyen Basra Beylerbeyi Kubad Paşa tarafından suçlandı ve İstanbul’dan gelen bir Padişah Fermanı’yla Kahire’de idam edildi.
Şunu düşündüm: Piri Reis, Kahire’de boynunu yağlı ilmiğe vermek zorunda kalmasaydı ne olurdu?
Tahminim o ki, zamanın en büyük deniz gücü Portekiz ile girdiği rekabet onu kaçınılmaz olarak Atlantik’e de sürükleyecekti. Portekiz ve İspanya’nın o kıyılarda neler çevirdiğini merak edecek ve bir gün “Vira bismillah” deyip büyük olasılıkla Güney Amerika’ya kadar da gidecekti..

Hayal bu ya…
Aztek ve Maya medeniyetleri ile karşılaşan Osmanlı denizcileri..
Zamanın Avrupa’sını zenginleştirip güçlendiren altın, gümüş ve başka hazinelerden Osmanlı da payını alacaktı..
Müslümanlığı kabul etmek zorunda kalacak bazı Güney Amerika ve Kuzey Amerika kabileleri..
Yeni tanışılan bir kültürün etkilediği eski kıta insanları arasına Osmanlılar da girecekti..
Belki orada ele geçirdiği bir toprakta kendi padişahlığını da ilan edecekti: Latin Amerika’da bir Müslüman Türk devleti!
Belki bugün Latin Amerika’da İspanyolca ve Portekizcenin yanı sıra Türkçe de konuşuluyor olacaktı..
Belki bugün Aztek ve Maya uygarlıklarını yok etmek ya da Kızılderili soykırımı yapmakla da suçlanacaktık..

Asmayıp besleseydi…
Dediğim gibi, tarihin akışını değiştirecek bir zaman makinesi henüz icat edilmediği için “Öyle olmasaydı, böyle olur muydu?” sorusunun yanıtını bugün bilebilmenin olanağı yok.
Ama sanırım şunu söyleyebiliriz: Osmanlı, Piri Reisleri asmayıp ödüllendiren bir devlet düzeni kurabilmiş olsaydı bugün dünya çok farklı olabilirdi..