MİLLİYET

Sorun sanatçıda değil katliamı unutanlarda!

 Sivas Katliamı’nın 10’uncu yılını da bize özgü tartışmalarla geride bıraktık.
Fazıl Say’ın anma töreni için bestelediği Metin Altıok Oratoryosu’nun “sansürlenmesi” ve ardından gelen tartışmaları gazetelerde izlemiş olmalısınız.

Fazıl Say dünkü Milliyet’te Derya Sazak’ın sorularını yanıtlarken “Erkan Mumcu’nun son dakika baskısı ve vakfın bakana boyun eğmesi hoş değil. Bunu Türk, Türk’e yapar. Bunu festivale getirdikleri yabancı sanatçılara yapamazlardı” dedi.
Evet, yapamazlardı.

Bunun adı sansür
Sanat eseri, yaratıcısının kafasında oluşturduğu bir bütündür.
Bu bütünün bir kısmının, hangi nedenle olursa olsun sergilenmesinin engellenmesine “sansür”den başka bir isim veremeyiz.
Öte yandan Kültür Bakanlığı’nın, oratoryonun icrası sırasında gösterilecek bir filmin kaldırılması talebiyle ortaya çıkması bize başka bir gerçeği daha gösteriyor.
Kültür Bakanlığı, adında “kültür” de olsa siyasi bir otoritedir.
Bu siyasi otoritenin, doğrudan finanse ettiği ya da kısmen desteklediği sanat eserlerinde kendi siyasi izlerini görmek istemesi de eşyanın tabiatı gereğidir.
Eğer, Kültür Bakanlığı’nın korosuyla yola devam etmek zorundaysanız, bu bakanlığın koyduğu kurallara da uymak zorundasınız..

Resti görülebilseydi…
Keşke, Kültür Bakanlığı’nın Çok sesli Koro’yu geri çekme resti görülebilseydi ve yola bağımsız bir koroyla devam edilebilseydi. O zaman sansür uygulanmasının maddi temellerini ortadan kaldırmak mümkün olacaktı. Ama Türkiye şartlarında bunun o kadar kolay olmadığını da biliyoruz.
Demek ki Türkiye’nin gerçekten sivilleşmesini isteyenlerin önünde duran bir görev daha var: Sanatı, siyasi otoritenin tercih ve işlemlerinden bağımsızlaştıracak bir oluşuma ihtiyacımız var.

Olay kapanmadı…
Sansür olayı ile ortaya çıkan bir başka tartışmaya da değinmek istiyorum.
Bazı çevreler, Sivas Katliamı’nda yaşamını yitiren sanatçıları bu tür programlarla anmanın, toplumdaki düşmanlıkları besleyeceğini söylüyorlar.
Buna katılmam mümkün değil.
Sivas Katliamı ile ilgili en temel sorunumuz, katliama ilişkin hesabın daha hâlâ kapatılamamış olmasından kaynaklanıyor.
Katliamın elebaşlarından bir bölümü hâlâ yakalanamadı ve cezalandırılmaları da mümkün olmadı.
Bu katliamın elebaşları, uygulayıcıları yaptıklarının cezasını çekmedikleri sürece, toplumsal vicdanın yatışmasını beklemek kimsenin hakkı değil.

Anmak zorundayız
Öte yandan Sivas’taki katliamın anılması, bir “öç alma” sorunu da değildir.
Sorun, toplumsal hafızamızın bu tür kötü olayları unutmasını ve unutkanlık nedeniyle benzer katliamların tekrar yaşanmasını önlemektir.
Provokasyonla azdırılmış kalabalıkların, karşısında ciddi bir güç bulmadıklarında neler yapabileceklerini gözlerimizle gördük, on yıl önce..
Bunun tekrarını önlemek, on yıl önce Sivas’ta kimlerin, hangi hataları yaptıklarını iyice görebilmemizle mümkün olabilir.
Evet, Sivas Katliamı kurbanlarını her yıl anmak zorundayız.