Trajikomik saltanat öyküleri..
Türkiye’nin ilk “popüler tarih yazarı” Reşat Ekrem Koçu’nun Osmanlı Padişahları isimli kitabından aktardığım “trajikomik” saltanat öykülerine bugün de devam ediyorum.
Sultan 4. Murat, 1623 yılında Osmanlı tahtına çıktığında 12 yaşında bir çocuktu. 16 yıl 4 ay süren padişahlığının ilk 9 yılı sürekli isyanlarla geçti.
Annesi Kösem Mahpeyker Sultan, haremde kendisine rakip istemediği için oğlunu küçük yaştan itibaren Enderun’un güzel oğlanlarıyla düşüp kalkmaya teşvik etmişti.
Bu belki de o dönem için o kadar yadırganacak bir durum da sayılmazdı. Koçu, zamanın şeyhülislamı Yahya Efendi’nin de yazdığı gazellerde, oğlanların ayaklarını öpmekten söz ettiğini aktarıyor.
Kösem Mahpeyker Sultan’ın verdiği “terbiye”nin bir sonucu olarak 4. Murat’ın, “oğlan yapılı” bazı kadınlardan birkaç çocuğu oldu ama şehzadelerinden hiçbiri yaşamadı. Kızlarından Kaya Sultan’ı da sevgililerinden Melek Ahmet ile evlendirmekte bir sakınca görmemişti.
Sevgililerinin birçoğunu vezir yapmış, ülke içki sofralarından ve hamam sefalarından yönetilir olmuştu.
Bir manidar lakap..
İran seferinden “Revan Fatihi” olarak dönerken yanında bir de İranlı prens getirdi. “Zevki zevkine, meşrebi meşrebine uygun” bir prens.. Kâğıthane’de kendisine hediye edilen bir koruda İran tarzı bir saray yaptırdı ve bu sarayda padişahı eğlendirme işine soyundu. Bir ara o kadar azıttı ki, “İstanbul’un esnaf civanları”nın bir listesini yaptırdı ve kimini zorla, kimini parayla razı ederek onları “hünkârın işret meclisine” getirdi.
İstanbul halkı bu adama “Emiri Kûn” adını takmıştı.. “Kûn” Farsçada “popo” anlamına gelen bir kelime.. Koçu, “edepli vakanüvislerin” bu lakabı “Emirgûne” şekline çevirdiklerini yazıyor.. Bugün Emirgân olarak bildiğimiz semtteki büyük koru da padişah tarafından kendisine armağan edilen mülkler arasındaydı ki, o tarihte bu korunun Rumelihisarı’ndan başladığı ve İstinye sırtlarına kadar ulaştığı biliniyor..
Bir av, bir de harem
Sultan 4. Mehmet, tahta “Deli” Sultan İbrahim’den sonra çıktı.. 7 yaşında çıktığı tahtta, 39 sene 3 ay oturdu. Tarihe “Avcı Sultan Mehmet” namıyla geçti.
Avcılığa meraklıydı ve Balkan dağlarında, ovalarında avlanabilmek için sarayı Edirne’ye taşımış o dönemde İstanbul sadece ismen devlet merkezi olarak kalmıştı.
Tahta küçük yaşta çıkmıştı ve kimse küçük padişaha okuma-yazmayı sevdirememişti. On bin askerle çıkılan ve aylar süren sürek avlarından dönüşünde de tek meşguliyeti haremdeki cariyelerdi.
Hareminde 700’den fazla cariye olduğu biliniyor.
39 yıl bir odada
‘Avcı’dan sonra tahta kardeşi Sultan 3. Süleyman çıktı. Avcı padişah olunca kendisi gibi 7 yaşında olan kardeşi Süleyman, sarayda bir odaya hapsedilmişti. Ve bu hapislik Avcı’nın saltanatı boyunca sürdü: Süleyman, 7 yaşında kapatıldığı odadan çıktığında 46 yaşındaydı. Öldürülmekten korkan, ruhen çökmüş, eğitimsiz.. 3.5 seneden biraz fazla süren iktidarı ecel ölümüyle bitti.
Ve onun yerine tahta kardeşi 2. Ahmet çıktı.. Aynı odada 40 yıl birlikte hapsedildiği kardeşi.. O da ruhsal açıdan hasta, asabi bir adamdı. Paranoyak kişiliği nedeniyle padişahlığı boyunca İstanbul’a adım atmadı, kılıç kuşanma töreni bile Edirne’deki Eski Cami’de yapıldı.
Entrikalar merkezi
Öyküler böyle uzayıp gidiyor..
Entrikalarla dolu bir saray, diz boyu rüşvete gömülmüş saray mensupları, rüşvetten aldıkları paylar azalınca isyan eden yeniçeri ağaları ve akıllarını dört duvar arasında ölümü bekleyerek kaybetmiş bir sürü zavallı padişah..
Cumhuriyet’e saldırmak için Osmanlı hayranlığını yeniden hortlatmaya çalışanların övüne övüne bitiremeyecekleri bir tarih!