Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Yanılmışım, 'sebepsiz sevgi' yokmuş!

  Guinness Rekorlar Kitabı’nda ‘tarihin en büyük otomobil satıcısı’ olarak tanıtılan Detroit’li Joe Girard, yılda 200 bin dolar para kazanıyordu.

Girard sıradan bir satıcıdan başka birisi değildi. Bir show room’da çalışan, kapıdan içeri girenlere tanıttığı otomobili satmaya çalışan sıradan bir tezgâhtar…
Ama yaptığı işte tarihin en başarılı kişisi seçilmeyi hak etmişti. Üst düzey bir şirket yöneticisinin hayalini bile kuramayacağı bir parayı kazanmış, 12 yıl üst üste en başarılı satıcı seçilmişti.
Girard sırrını bir röportajda şöyle açıklamıştı: Onlara kendisinden bir şey almak isteyecekleri, hoşlanacakları bir satıcı sunmak. (İknanın Psikolojisi, Yazar: Robert B. Cialdini, MediaCat Yayınları)

Güzel olan kazanır!
Yine birkaç hafta önce yazdığım bir konuya dönüyorum: Bazı insanlardan neden hoşlanırız da bazılarından hoşlanmayız? Neden hiç tanımadığımız bazı insanları severiz de bazılarını sevmeyiz?
Cialdini, ‘fiziksel çekiciliğin’, toplumsal ilişkilerde tahmin ettiğimizin çok ötesinde bir etkisi olduğunu savunuyor. Güzel görünümlü kişilere otomatik olarak yetenek, zekâ, dürüstlük gibi sıfatları bağışladığımızı düşünüyor.
Pennsylvania’da (ABD) yapılan bir araştırma yakışıklı sanıkların, fiziksel çekiciliği olmayan sanıklara göre daha az ceza aldıklarını ortaya koymuş.
Tazminat davalarında mağdur ettikleri kişilerden daha yakışıklı olan sanıklar ortalama 5623 dolar cezaya mahkûm edilirlerken, mağdurun daha yakışıklı olduğu durumlarda sanıklar 10 bin dolar ortalama ceza ödemek zorunda kalmışlar.
Öğretmenlerin de çoğu böyle düşünürmüş. Güzel ve iyi giyimli çocukların, ötekilerden daha az yaramazlık yaptığına, daha akıllı olduklarına inanırlarmış. (1968’de Wilson tarafından yapılan bir deneyin sonucu.)

Nedensiz de sevilir (mi?)
Elbette mükemmel fiziki görünüm şu anda tartışamayacağımız birçok nedenle herkes için söz konusu olmayabiliyor. Böyle durumlarda da insanların daha çok kendilerine benzeyen tiplerden hoşlandıkları tespit edilmiş.
Gençlerin ya hippi ya da ‘düzgün’ giyinme eğiliminde oldukları 1970’lerde üniversitelerde yapılan bir araştırma bunu açıklıkla ortaya koyuyor. Araştırmacılar, deney sırasında her iki kılığa da girerek, öğrencilerden telefon etmek için bozuk para istemişler.
Kendisinden para istenen öğrenci, kendisi gibi giyinene kolayca telefon parası verirken, bunu kendisi gibi giyinmeyenlerden esirgemiş.
Doğrusunu isterseniz bu araştırmaların sonuçlarından fena halde rahatsız olmuş bulunuyorum.
Rahatsızlığımın nedeni karşımızdaki kişiye yönelttiğimiz sevgi ya da hoşlanma duygusunu, o kişiye verdiğimiz bir tür ‘armağan’ olarak görüyor olmamdan kaynaklanıyor. (Birbirini hiç tanımayan kişilerin ilişkisinden söz ettiğimi bir kez daha vurgulamak istiyorum.)
Bu bir ‘armağan’sa karşılık gözetmeden veriliyor olmalıydı. Oysa yukarıda sözünü ettiğim araştırmalar gösteriyor ki, bir karşılık almaktan bile öte, bir ‘aldatma’ ile karşı karşıyayız.
Karşımızdaki kişi sırf genetik nedenlerle öyle olduğu, güzel ya da çirkin olarak nitelendiği için duygularımız aldanıp, belki de nefret etmemiz gereken bir tipe doğru akıyor. Ya da kendimize benzettiğimiz için…
Demek ki sevginin nedensiz olabileceğine inanan benim gibi safdiller fena halde yanılıyorlarmış.