23 Günde Mucize Yaratmak
Bir yıl önce Posta’nın ilk sayısındaki “merhaba”mda şunları yazmışım: “Bu gazete bugünden itibaren halkın ve haklının yanında olacak. Hırsızların, namussuzların en büyük düşmanıyız. Temiz bir Türkiye için mücadele edeceğiz.
Buna söz veriyoruz. Demokrasi ve Cumhuriyet ülkümüz. Türkiye’nin birlik içinde daha ileriye gitmesi hedefimiz.”
Bugün 23 Ocak 1996. Posta’da çalışan herkeste, ilk gün verdiğimiz sözü tutmuş olmanın verdiği iç huzuru var.
Bir yıl önce verdiğimiz sözü tutmuş olmanın verdiği güvenle, bugün geleceğe daha umutla bakıyoruz.
Posta, bir yıl önce yayın hayatına başladığında Türk basınında manzara-i umumi şöyleydi.
Gazeteler genel olarak iki ana gruba ayrılmışlardı.
Birincisinde hepimizin bildiği, yıllardır severek okuduğumuz büyük gazeteler vardı. Hürriyet, Milliyet, Sabah, Cumhuriyet gibi gazeteler gerek kadrolarının genişliği, gerekse sahip oldukları teknik-mesleki imkanlar bakımından Türk basınının zirvesindeydiler.
İkinci grupta ise ucuz gazeteler vardı. Bunlar hem fiyatlarıyla hem de içerikleriyle ucuz gazetelerdi.
Hazırlanışlarındaki özensizlik ve hitab ettikleri kesime yönelik olarak verdikleri değişik haberlerle kendilerine pazarda yer kapmaya çalışıyorlardı.
Posta’nın fikri hazırlıklarını yaparken genel olarak bu iki ana parçaya ayrılmış basın piyasasında nasıl bir yer bulabileceğini düşündük.
Doğrusunu isterseniz bütün bunları düşünmek ve son hazırlıkları yapıp, gazeteyi piyasaya vermek için de öyle çok uzun süremiz yoktu.
Biz, bugünkü Posta’nın kadrosunun ana hatlarını oluşturan bir grup arkadaşımla birlikte kısa süre önce çok tatsız bir deney yaşamıştık.
Ayrıntılarına girip eski tartışmaları yeniden canlandırmak niyetinde değilim. Şu kadarını söylemeliyim ki, arkadaşlarım ile birlikte gazetecilik prensiplerimizdeki farklılıklar nedeniyle bir yayın grubundan tartışmalı bir şekilde ayrılmak zorunda kalmıştık.
O zor günlerde Milliyet Grubu bize kucak açtı. Milliyet bünyesinde hazırlanacak bir gazete yayınlamayı düşünüyorlardı. Bu gazete, Milliyet’in bugüne kadar başarıyla kurduğu ve koruduğu ismine layık olmalıydı.
Büyük çoğunluğu dergicilikten gelmiş, hayatlarında bir tek gün bile bir günlük gazetede çalışmamış bir ekiple bu işe soyunduğumuzda önümüzde sadece 23 gün vardı.
Posta, daha sonraki bir yıl içinde sıksık tekrarlayacağı mucizelerden ilkini işte bu 23 günlük süre içinde yarattı.
23 gün içinde kadro kuruldu, tam 10 ayrı prova baskı yapıldı ve 23 Ocak günü gazete piyasaya, okuyucunun karşısına çıktı. Fikir esas olarak “büyük gazeteler” ayarındaki bir gazetenin, okuyucuya ekonomik koşullar içinde ulaştırılmasıydı.
Bunu yaparken de gerek görsel olarak, gerekse editoryal olarak Posta bazı yenilikler yaratmalıydı.
Haberlerin içindeki insan unsurunu ön plana çıkaran, toplumdaki trendleri takip eden, halkın konuştuğu gibi yazan bir gazetecilik anlayışı yarattık.
Yarışa girmekten korkmadık
Haber neyse onu vermeye çalışan bir yazım üslubu geliştirdik. Bugün başka gazetelerin sayfalar dolusu yazıyla anlatabildiklerini, biz okuyucularımıza her biri 6-7 cümleden oluşan 2 spotla anlatabiliyorsak, bunu bu tekniğe borçluyuz.
Posta’nın getirdiği yeniliklerin büyük bölümünün bugün büyük gazeteler tarafından da benimsenmiş olmasını gururla izliyoruz.
Posta’dan önce yayın hayatına başlamış ya da Posta’dan sonra hazırlanmakta olan gazetelerin hepsinin “Posta gibi bir gazete” olmaya çalışmasını iftiharla karşılıyoruz.
Büyük promosyon fırtınası Türk basınındaki dengeleri alt üst edene kadar, hiç promosyon yapmadan tirajını 163 binden, 710 bine kadar arttırmayı başaran Posta, artık Türk basınının dört büyük gazetesinden birisi.
Biz Posta’yı futboldaki Trabzonspor’a benzetiyoruz.
Hürriyet, Milliyet ve Sabah’ın yanında yarışa girmeye korkmayan Posta, tıpkı Trabzonspor gibi üç büyüklere kafa tutabiliyor.
Bazen geçiyor, bazen geçiliyor. Bu önemli değil, önemli olan çok daha kısıtlı imkanlara rağmen, aynı ligde olmamız ve aynı yarışa katılmamız..
İsimsiz kahramanlar
Posta, bugün Türk basınının gelişme potansiyeli en yüksek olan gazetesi. .
Bu çok güç işi başaran kadro, Türk basınının en genç ve en uyumlu kadrosu.
Onlarla birlikte çalıştığım için çok mutluyum.
Öte yandan Posta/ Milliyet gibi dev bir organizasyonun bir parçası. Bu organizasyonun her aşamasındaki insanlar, özverili çalışmalarıyla Posta’ya çok şey kattılar.
Onların isimlerini kimse bilmiyor. Çoğunluğu ile bizler bile karşılaşıp iki kelime konuşamadık.
Ama orada olduklarını ve Posta’nın karşılaştığı güçlükleri yenmesi için canla başla çalışacaklarını çok iyi biliyoruz. O isimsiz kahramanlarla gurur duyuyorum.
Yıllar geçecek ve bugün birinci yaşının heyecanını yaşayan Posta onuncu yılını, kırkıncı yılını kutlayacak.
Posta 40 yaşına geldiğinde tanrı ömür verirse ben seksen yaşında olacağım.
Büyük bir ihtimalle 80 yaşındaki bir ihtiyar Posta’nın 40. yaş gününe çağırmayı unutacaklar.
Ama olsun. Ben torunlarıma, 40 yıl öncesini anlatacağım. “Posta kurulurken ben de oradaydım, başarıyı, zaferi, mutluluğu gözlerimle gördüm, ellerimle tuttum” diyebileceğim.
Ve en çok da bunu söyleyebildiğim için mutlu olacağım.