Çeçen isyancılara destek vermek amacıyla yapılan gemi kaçırma eylemi, Türk kamuoyunu ikiye böldü.
Bir kısım yapılanın bir terör olduğunu savunurken, diğer bir kesim eylemi “haklı davanın duyurulması” olarak algıladı.
Hatta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı gibi resmi sıfatı olan bazı kişiler, Türkiye’nin eylemi desteklemesi gerektiğini bile söyleyebildiler.
Şimdi kendinizi her türlü siyasi görüşten soyutlayın ve düşünün.
Adı bilinmeyen bir ülkenin, adı bilinmeyen bir kentinde, haklı olduklarına inandıkları bir davayı savunan insanlar, ellerindeki silahlarla bir gemiyi ele geçiriyorlar.
Geminin yolcularını, kendi istekleri dışında bir yolculuğa mecbur ediyorlar.
Bütün bunları yaparken de ellerinden silahlarını hiç düşürmüyorlar. Sık sık “gerekirse ölmekten” bahsediyorlar.
Bunun adı dünyanın neresinde olursanız olun, hangi siyasi görüşü savunuyorsanız savunun açıkça “terör”dür.
Savunduğunuz davada haklı olmanız ve eylem sırasında kimseye bir zarar vermemiş olmanız bu gerçeği değiştirmez.
Çünkü siz, silah zoruyla bir yeri ele geçirip, bazı insanların özgürlüklerini kısıtlamışsınızdır. .
Onları silah tehditi altında tutmuş, hatta hayatlarını bir ölçüde tehlikeye atmışsınızdır.
Bu terördür. Terörün de haklısı, haksızı olmaz.
Avrasya feribotunun kaçırılmasına Türk kamuoyunun bir kısmı soğukkanlılıkla yaklaştı.
Esas olarak Çeçen davasına hak vermekle birlikte, yapılan eylemi de terör olduğu için kınadı.
Siyasi yelpazemizin dinci kanadı ise olaya farklı bakıyor.
Yapılan eylemi haklı buluyor ve onaylıyor.
Bugüne kadar terör olayları karşısında soğukkanlılığını muhafaza edebilen Zaman Gazetesi bile gemi kaçırma olayını “Avrasya’nın barış seferi” olarak sunabiliyor.
Daha sakin olabilenler de “Çeçenlerin haklı çığlığı dünyaya duyuruldu” diyebiliyor.
Bunu çok tehlikeli bir yaklaşım olarak görüyorum.
Gelecekte, yine kendilerine göre haklı davalar için benzeri eylemleri yapmaya niyetlenebileceklerini düşünüyorum. Bu hareketleri cesaretlendirici ve hatta teşvik edici buluyorum.
Evet, Çeçenya’da insanlık dışı bir katliam sürüyor.
Bütün kozlarını Yeltsin’e oynayan batı dünyası, Kafkas halklarının acılarına karşı duyarsız.
Kafkasya’da müslüman halkların ezilmesi, yok edilmeye çalışılması, tıpkı Bosna’da olduğu gibi onları fazla ilgilendirmiyor.
Batının tek isteği bu gürültünün kanlı-kansız yollarla bastırılması ve Yeltsin’in iktidarının sağlamlaştırılması.
Hatta The Independent gibi demokrat olduğunu iddia eden gazeteler bile Çeçen sorununu Avrupa’nın sorunu olarak görmeme eğilimindeler.
Burada garip bir çelişki de ortaya çıkıyor: Kürtler Avrupa’nın sorunu olabiliyor, ama Çeçenler Avrupa’nın sorunu olamıyor.
Bu iki yaklaşımın da birbirleriyle kardeş olduğunu düşünüyorum.
Gemi kaçırmayı terör eylemi olarak görmeyen görüşle, Çeçenlerin sorununun yalnızca Rusya’yı ilgilendirdiğini düşünen zihniyet sonunda aynı yerde buluşuyor: Çifte standart!
Müslümanlar, yanlış siyasi adımlar atmanın ve yanlış siyasi yöneticilerin peşine takılmanın acısını Bosna’da fazlasıyla çektiler.
Doğru planlanmamış, gücünü iyi değerlendirememiş hareketler, müslüman Boşnak halkının felaketine yol açtı.
O zamanlar Boşnak halkının yanında olacakmış izlenimi veren bütün dünya müslümanlığı bu sınavdan yüzünün akıyla çıkamadı.
Bosna, şimdi kaybettiği 250 bin evladının arkasından ağlarken, Hırvatistan’ın ağzına olgun, bir lokma olarak düşeceği günü bekliyor.
Aynı durum, üzülerek söylüyorum ki Kafkas müslümanlığı için de söz konusu.
Maceracı ve megaloman liderlerin sürüklediği bağımsız Kafkasya hareketi, hepimizin gözünün önünde bir felakete doğru sürükleniyor.
İnsanların yüreklerine hitap eden, din duygularını istismar ederek güçlenen bu hareketler, güçlerinin sınırlarını ne yazık ki acıyla ölçecekler.
Oysa Türkiye gibi demokrat ve müslüman ülkelerin bu davaya çok büyük hizmetleri olabilir.
Bu sorunu, demokratik yollar içinde, Avrupa’nın gündemine taşıyabilir, Çeçenya’nın, Abhazya’nın ikinci bir Bosna olmasının önüne geçebiliriz.
Gün heyecanla yerinden kalkıp, zararla oturmanın günü değildir.
Kafkasya’da işlenen insanlık suçlarının hesabını, başka suçlar işleyerek soramayız.