Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Aklınla uçur beni

Dün, ünlü 5 Nisan kararlarının yıldönümüydü. Tansu Çiler’in önce işleri berbat edip ekonomiyi büyük bir krize sürükleyişinin, sonra da kullanıla kullanıla eskimiş bir istikrar paketini devreye sokuşunun yıldönümü…

Önceki gün gazetelerde çıkan haberler, Türkiye’nin hala o şoku atlatamadığını, milli gelirin aradan geçen üç yıla rağmen 1993’teki seviyesini tutturamadığını bildiriyordu.

Türkiye 1970’lerdeki büyük petrol krizinden beri sanki bir bıçağın üzerinde yürüyor.

Bir bakıyorsunuz hava günlük güneşlik, ekonomide işlerin tıkırında gittiği bir ülke oluyor; bir bakıyorsunuz bütün dengeler altüst olmuş, insanlar işsiz, fabrikalar üretimsiz kalmış.

Türkiye’den çok daha geride olan bir çok ülke alıp başını giderken, biz yerimizde saymışız.

Aslında ülkemizin gerçek potansiyeli hiç de bu durumu hak etmediğimizi açıkça gösteriyor. Ama bir türlü kabuğumuzu kırıp, ileriye doğru yürümeyi beceremiyoruz.

Vizyon eksikliği
Milliyet yazarı Osman Ulagay, son kitabı “Aklınla uçur beni”de bu durumu “vizyon eksikliği” olarak açıklıyor.

Bugün, sizlere bu kitaptan kısa bir bölüm aktarmak istiyorum. Söz şimdi Osman Ulagay’da:

‘Tavana bakıyordum ve birden gökyüzünü gördüm.

Sahnedeki yedi genç, Los Angeles depreminin, yaşamlarını ve dünyaya bakışlarını nasıl değiştirdiğini bu sözlerle anlatıyorlardı. Deprem, ufuklarını sınırlayan “tavan”ı yıkmış ve “gökyüzü”nü göstermişti onlara. Aşkları, yaşamları, dünyaya bakışları eskisi gibi olmayacaktı artık.

Müziğini John Adams’ın bestelediği bu modern operayı izlerken “gökyüzu’nü görebilmek için “deprem”i yaşamak şart mı acaba diye düşündüm. Bir “deprem” yaşamadan, “deprem” şartlarını kafamızda yaratarak ufkumuzu sınırlayan tavanları, duvarları yıkamaz mıydık?

Bunu başarabilenler için engin bir gökyüzü vardı orada. Uzağı görebilenler, değişim dalgasının önünde gidebilenler için yeni vaatlerle, yeni fırsatlarla doluydu gelecek. 21. yüzyıl aklın ve bilginin çağı olacaktı.

Dalganın önünde gitmek
Yalnızca bir yüzyılı değil, bir bin yılı da devretmek üzereydik. Yeni bin yıla, büyük bir değişimin çalkantıları ve sarsıntıları içinde yaklaşırken çelişkili duygular kaplıyordu içimizi.

Önemli olan “deprem” olmadan “gökyüzü”nü görebilmekti; geleceği doğru okuyup “dalga”nın önünde gidebilmekti. 21. Yüzyıl bunu başaranların yüzyılı olacaktı.

Atatürk, dalganın önünde gidebilen lider tipinin iyi bir örneği. Türkiye bugün 21. Yüzyıla iddialı girmek isteyen ülkelerden biriyse, İslam ülkeleri arasında farklı ve ayrıcalıklı bir konumdaysa bunda “Atatürk damgası’nın büyük payı var. Mustafa Kemal, yaşadığı dönemin ötesine bakabildiği ve gökyüzünü görebildiği için, bir “vizyon” sahibi olduğu için, dalganın önüne geçebildiği için Türkiye’nin gelişme çizgisine damgasını vurmuş bir lider.

1920’lerin Türkiye’sinde halkın büyük çoğunluğu yoksulluk ve sefaletle boğuşurken Mustafa Kemal’in eğitim reformuna, hukuk reformuna, harf devrimine öncelik vermesini başka nasıl açıklayabiliriz?

Bugünün popülist politikacıları gibi günlük düşünseydi, o günün koşullarında önceliği bu reformlara verebilir miydi Mustafa Kemal?

Türkiye bugün 1920’lerdeki Türkiye’den çok farklı bir ülke. Yoksulluk ve sefalet kısır döngüsünü geride bırakıp 21. yüzyıla iddialı girmek isteyen ülkelerden biri. Bu iddiayı taşıyan insanları artık Türkiye’nin her köşesinde görüyoruz. “Tutmayın beni” diyen atak girişimcilere, dünya çapındaki hedeflere göz dikmiş gençlere rastlıyoruz her yerde

Kabuğa kırmak için
Türkiye’nin iddiası var, hevesi var, dinamizmi var ama vizyonu yok. Gökyüzünü görebilen politikacıları yok. …Buna karşılık salt imanla, hevesle, hırsla başarının yakalanabileceğini sananların sayısı hayli fazla. “Biz bu maçı alırız” inancının “dünya ligi’nde başarılı olmak için yeterli olacağını düşünüyor bir çok kimse.

21. yüzyıl kulağa hoş gelen sloganların değil bilginin çağı olacak. Güzel slogan atanlar, kitleleri coşturanlar belki gene heyecan dalgalan yaratabilecek ama ülkelerin ve toplumların dünyadaki yerini onlar belirlemeyecek; bilgiye hükmedenler, akla seslenenler belirleyecek.”

“Aklınla uçur beni”nin giriş bölümünden aktardığım bu satırlara katılmamaya imkan var mı?
Ulagay’ın kitabını okuduğunuzda, Türkiye’nin kabuğunu kırmasını nelerin engellediğini daha iyi göreceksiniz. Bir gün için ‘Tansu nefreti, Mesut alerjisi ve Refah korkusu”nu bir kenara bırakmanızı ve “Aklınla uçur beni”yi okumanızı öneriyorum.