POSTA

Aralıkta seçim kaçınılmaz

Fıkra bu ya, Tansu Çiller allah gecinden versin ölmüş, ce­henneme gitmiş. Sille tokat karşılamışlar, bu da hiç hoşu­na gitmemiş.

Memnuniyetsizliğini açıkça da söylemiş: “Böyle yaparsa­nız bir daha kimse gelmez!”

Dünkü DYP – ANAP koalisyon görüşmelerinin en özlü özeti Anka­ra’nın siyaset konuşulan köşelerinde anlatılan bu fıkranın içinde gizli.

Çiller – Yılmaz görüşmelerinin bitiriliş tarzı bile, bir daha iki partinin bir araya gelmesini çok zorlaştırıyor.

İki liderin birbirlerini çocuk azarlar gibi azarlamaları, bugün her kamu ve özel sektör yöneticisinin sahip ol­mak zorunda olduğu en basit toplan­tı terbiyesinden bile yoksun olduklarını ortaya koyuyor.

Birbirlerine “sen” diye hitap ediş­leri ve konuşma tarzları ne yazık ki çocuklarımıza örnek gösteremeyece­ğimiz kadar kötü.

Oysa Mesut Yılmaz, bin dereden su getireceğine açıkça hükümete gir­mek istemediğini söyleyebilirdi.

Tansu Çiller’in “başbakan sen ol, ama hükümet benim olsun” önerisini kabul etmeyeceğini çocuklar bile bi­lebilirdi.

Zaten bu öneri de Çillere “kabul etsin” diye değil, ANAP’a siyasi manevra imkanı versin diye götürülmüştü.

Ve ANAP’ın iki gün düşünerek bulduğu öneriler kendilerinden bekle­nen işlevi de yerine getirmiş oldular.

En azından şu aşamada DYP-ANAP koalisyonunu imkansız hale getirdiler.

Bundan sonra iki partinin ve iki li­derin biraraya gelmesinin yarattığı güçlükler nedeniyle hükümet arayış­ları artık başka platformlarda sürdü­rülmek zorunda.

Bugünkü Meclis aritmetiğine bakıldığında da yeni hükümet için çok fazla seçenek görül­müyor.

DSP lideri Bülent Ecevit, hükümet krizinin ilk günlerindeki tavrını değiş­tirmiş bulunuyor.

Başlangıçta bir azınlık hükümetine destek verebileceğini söyleyen Ece­vit, şimdi tavrını “çekimser kalırım”a çevirmiş durumda.

Meclis’te sahip olduğu sandalye sayısı bakımından ciddi bir güç duru­munda olan Refah’ın ise tek istediği seçim yasası değişmeden, eski seçim yasası ile seçime gidebilmek.

Seçim başarısını bir ölçüde değiş­tireceği seçim sistemine bağlayan Tansu Çiller’e RP’nin destek verme­yeceği de çok açık.

Bu durumda Çiller’in eski ortağı­nın kapısını tıklatmasından başka bir çoğunluk hükümeti imkanı kalmıyor.

Daha Kurultay öncesinden hükümeti bozacağı sinyalleri veren ancak Kurultay’da bunu açıkça ifade ede­meyen Deniz Baykal’ın, hükümetten kurtulmuşken, tekrar bir koalisyona girmesini beklemek de çok büyük saflık olacak.

Çillerin Baykal’ı yeniden ortaklığa razı etmek için feda etmesi gereken şeyler, kendi kamuoyu açısından Mesut Yılmaz’a vereceklerinden da­ha da ağır.

Geriye Çiller’in bir azınlık hükü­meti kurmasından başka seçenek kalmıyor.

Meclis’in ufaklıklarına, bir kısım bağımsıza ve CHP’den ayrı­lacaklara güvenilerek kurula­cak hükümeti Cumhurbaşkanının ka­bul edip etmeyeceği de meçhul.

Çiller, ayrıca “kürtleri Meclis’ten attık” diye orada burada övünen ken­di partidaşlarını da CHP’den ayrılan kürt milletvekillerinden alınacak des­tek konusunda da ikna etmesi gerek. Ayrıca Meclis’te “geniş tabanlı” se­çim hükümeti kurulmasını, yani ken­dilerine de bir iki bakanlık düşmesini bekleyen küçük partilerin de bir azın­lık hükümetine güven oyu verip ver­meyecekleri de şüpheli.

Görüldüğü gibi Çiller dört tarafından kuşatılmış durumda.

Bir hükümet kurmayı başaramaz­sa görevi iade edecek ve bütün insiyatifin Demirel’in ellerine geçmesine sebep olacak.

Böyle bir şeyi Tansu Hanım’ın da “yalı çetesi”nin de istemeyeceğini herkes biliyor.

Şubat ayında yapılması beklenen DYP Genel Kongresi’ne hükümette olmadan girmek de Çiller’in işine gelmiyor.

Bu durumda Çiller’in öteden be­ri kafasının bir yerinde sakla­dığı “Özal formülü”nü günde­me getirmesi bekleniyor.

Bugün Posta’nın manşet haberin­de de okuduğunuz gibi Çiller, Aralık’ta seçim sözü vererek yeni bir çıkışa hazırlanıyor.

Aralıkta seçim sözü vererek kura­cağı hükümetle hem ANAP ve CHP ile anlaşıp bir seçim yasasını çıkara­bilir, hem de işçiye istediği zamları verip seçim yatırımını da yapabilir.

Hazine ve Merkez Bankası’nın şu andaki rahatlığı sayesinde seçim eko­nomisi uygulayıp oylarını arttırabilir.

Ve böylece hem hükümeti kura­mayıp görevi Demirel’e iade etmek riskinden kurtulur, hem de seçime giderken bir hükümetin başında bu­lunma avantajlarını kullanır.

Neye güvendiklerini kimse bilme­mekle birlikte, Tansu Hanım da tıpkı Mesut ve Deniz beyler gibi seçimi kendisinin kazanacağını zannettiğin­den bu yaklaşım şu anda “yalı”cılara çok uygun bir çözüm gibi görünüyor.