Aşk beklemez, ertelenmez!
İngiltere ve Türkiye günlerdir Sarah ile Musa’nın aşklarını konuşuyor. 13 yaşındaki bir kız çocuğu ile daha bıyıkları bile çıkmamış 18’lik Musa’nın aşklarının ahlaki ve hukuki boyutlarıyla ilgili olarak başlayan tartışma, öyle görünüyor ki daha çok sürecek.
Sekiz yaşına yeni basan bir kızım var. Her baba gibi, O’nu çok, ama çok seviyorum.
Yanlış bir iş yaptığımızı çok iyi bilmekle birlikte, ailemizin hayatını onun çevresinde örgütledik.
Onun okuluna, yakın bir eve taşındık, tatillerimizi ona göre ayarlıyoruz, geceleri evde yalnız kalmaması için dünya ile neredeyse bütün temasımızı kestik, vs.
İngiliz gazetelerinde bu evlilik haberinin çıkmasının hemen ertesinde, olayın ilginçliğini görerek, bunu birinci sayfasının manşetinden okuyucularına duyuran tek gazete Posta oldu.
O gün haberi okurken kızım gözlerimin önüne geldi. 5 yıl sonra ne kadar büyümüş olabileceğini hayal ettim.
Sırtımın bir ürpertiyle titrediğini söylemeliyim.
Benim başıma gelseydi, ne yapardım diye düşündüm.
Telafi edilebilir hata
Sonra, biraraya gelmelerine izin verilmediği için üç ay önce intihar eden 13 yaşındaki Maryling ile 14 yaşındaki Christian’ın acı dolu öykülerini, şimdi çaresizlik içinde kıvranan ailelerini hatırladım. (Siz de hatırlayacaksınız, Posta’da 19 Kasım’da bu gözyaşartıcı öyküyü anlatmıştım.)
Ve bütün bunlardan sonra şimdi İngiliz gazetelerinin yaylım ateşi altında kalan Sarah’ın ailesine hak verdim.
Onlar küçük kızlarını kaybetmeyi göze alamamışlardı.
İngiltere’de arkadaşı olmayan, okulunda izole bir hayat yaşayan, şişman olduğu için sokağa bile çıkmak istemeyen kızlarını belki de kaybetmekten korkmuşlardı.
Hepimiz o yaşları yaşadık.
İlkokulu bitirdiğim sene okuduğum Hababam Sınıfı’nın etkisi altında kalarak yatılı okula gitmek için, çok küçük olduğumu söyleyip beni bırakmak istemeyen anneme karşı nasıl bir direniş sürdürdüğümü ve onu gözüyaşlı geride bırakıp amacıma nasıl ulaştığımı dün gibi hatırlıyorum.
Sonra bizim küçük garson Musa’yı düşündüm.
Hayatının ilk aşkıyla evlenip, gerçek bir erkek olduğunu herkese ispat etmek isteyen Musa’ya da hak verdim.
İnsan 18 yaşında aşık olursa herşeyi göze alabilir.
Bunu çok iyi biliyorum. Aynı mahallede büyüdüğümüz Ali’nin, o yaşlarda, mahallenin en güzel kızı Cihangül’e aşık olup, nasıl intihara kalkıştığını unutmadım.
Bir çoğumuz gibi ben de böyle bir evliliğin asla uzun ömürlü olamayacağını düşünüyorum.
Ama kendi kendime sormadan da edemiyorum: Hangisi daha doğru? İki küçük çocuğun geri dönüşü olmayan bir çılgınlığa kapılmaları mı, yoksa kısa sürse de sevdiği insanla aynı hayatı paylaşmaya çalışmaları mı?
Tercihimi ikincisinden yana kullanıyorum.
Yaptıkları şey eğer bir hataysa bunu telafi edecek uzun yıllar var önlerinde.
Aşk bir gerçektir
Eğer bu bir hata değilse, sevdiği insanla birlikte bir ömür geçirmeyi hangimiz istemeyiz?
Asıl telafi edilemeyecek hatayı bizim Türk toplumu olarak yaptığımızı düşünüyorum.
18’lik Musa şimdi hapishanede. En iyi ihtimalle üç-dört ay daha hapiste kalması bekleniyor.
Sarah belki de hayatının ilk jinekolojik muayenesini gazetecilerin, polislerin şahitliğinde, bir hükümet tabibliğinde geçirdi.
Çünkü Musa’yı hapise atmak için, devletin Sarah’ın kızlık zarının olup olmadığını gözleri ile görmesi gerekiyordu!
Bunun nasıl bir ruhsal travmaya yol açacağını, küçük kızın ruhunda silinmesi zor izler bırakacağını hiç göremedik.
Sarah’nın ailesi, yalnız kalan kızlarını alıp İngiltere’ye götüreceklerini söylüyorlar.
Sarah belki de dönüşü olmayan bir yola çıkarılmak isteniyor.
Sormak istiyorum. Bu saçmalıkların, iki küçük insanın ruhunda yaratacağı fırtınaları nasıl dindirebileceğiz?
Bunun sebebi büyük bir ihtimalle aşk üzerine konuşmaya ve yazmaya utanan bir toplum olmamızdan kaynaklanıyor.
Şarkılarımızda, türkülerimizde aşkı dilimizden düşürmüyoruz, ama onun hayatımızın vazgeçilmez ve değiştirilemez bir gerçeği olduğunu görmek istemiyoruz.
Bulunduğunda yaşanmalı
Onun için bizleri Tansu Çiller-Mesut Yılmaz ikilisinin nefret duyguları, Sarah ile Musa’nın sevgi duygularından daha çok ilgilendiriyor.
“Bir kez bile sevmek, sevgilinin var olduğu konusunda ayak diremek demektir” diyor Gasset.
Sevmek, sevilen şeye canlılık katma, onu sonsuza, kadar koruma eylemidir.
Seven insan için, sevgilinin olmadığı bir evren söz konusu; olamaz.
Portekizli rahibe Alcoforado’nun sevgilisine yazdığı bit mektuptaki şu sözlere kulak verin:
“Tüm dertlerimin çözümünün nerede yattığını açıkça biliyorum. Seni sevmekten vazgeçtiğim an bu dertlerimin hepsinden kurtulurum. Ama çözüm mü bu? Hayır! Seni unutmaktansa acı çekerim daha iyi.”
Sarah’yı ve Musa’yı en başta devlet olmak üzere herkesin, rahat bırakmasını istiyorum.
Onlar yollarını seçmişler. Aşkın beklemeyeceğini, ertelenemeyeceğini, bulunduğu anda yaşanması gerektiğini hepimizden çok daha iyi biliyorlar.
Bu olgunluktaki iki insanı çocuk saymak mümkün mü?
Onlara son günlerde çok sevdiğim bir şarkıyı hediye ediyorum:
“Aşk hata değil, utanılmaz aşklardan
Gün gelir hata yapmayı da özlersin!”