Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

At postuna bürünmüş kurt!

Siyasal rejimlerin temel karak­terini belirleyen şeyin yöneti­cilerinin seçiliş biçimi olduğu­nu dünkü yazımda belirttiğimi hatırlayacaksınız.

Yöneticilerin, doğrudan doğruya yönetilenler tarafından seçildiği sis­temlere demokrasi deniyor. Yöneten­lerin seçimine, yönetilenlerin müda­halesini önleyen ve yöneticilerin seçi­mini yine yöneticilere bırakan sistem­lere de otokrasi adı veriliyor.

Bu tür rejimlere otokrasi adının ve­rilmesinin nedeni hükümetin adeta “kendiliğinden”, yönetilenlere sorul­madan oluşmasıdır.

24 Aralık’taki seçimlerde karşı kar­şıya bulunduğumuz durum biraz buna benziyor.

Bu seçimlerde partiler ön seçim yapmayacaklar. Sadece CHP, o da sadece 20 seçim çevresinde ön se­çimle aday belirleyecekler. Bunun dı­şındaki tüm milletvekili adayları, parti­lerin yöneticileri hatta genel başkanla­rı tarafından seçilecekler.

Nitekim, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın “Başbakan ri­ca etti, ben de kabul ettim,” şeklindeki açıklaması, bu seçimde meclise göndereceğimiz vekillerimi­zin, bizlerden ziyade partilerin genel başkanlarının vekilleri olacağını ortaya koyan çarpıcı bir örnek.

ANAP lideri Mesut Yılmaz “aday­ları belirlerken örgüte de elbette da­nışacağız, ama biz önseçim yapmayı tercih ederdik” derken, yeni Meclis’in üzerine düşecek “anti-demokratik” gölgeden endişe ediyor.

Yalnızca partilerin genel başkanla­rının tercihleriyle listelerin seçilebile­cek yerlerine yerleştirilenler, yarın Meclis’te kimin sözünü dinleyecekler?

Bu akıl almaz saçmalık, parti genel başkanlarına Menderes’in meşhur “odunu aday göstersem seçtiririm” sö­zünü söylettirmeyecek mi? Bu sorulara olumlu bir yanıt vermek çok zor. Önümüzdeki ‘dönemde görev yapacak Meclis ister istemez sırtında bu yükü taşıyacak.

Bu seçimlerdeki bir başka anti-demokratik uygulama da Türkiye millet­vekilliği adı verilen saçmalık.

Her parti 100 isimden oluşan bir liste hazırlayacak. Barajı aşan parti­ler, aldıkları oy oranında bu yüz kişi­lik listeden milletvekili çıkaracak. Ül­ke barajının yüzde 10 olduğunu dik­kate alırsanız, bu listelerin ilk on sırasına girmeyi başaranların seçil­mek için 24 Aralık’ı beklemeye hiç ihtiyaçları olmayacak. Onlar daha listeler ilan edilir edilmez terzilere koşup, lacivertleri diktirebilirler, çün­kü seçilmeleri artık herhangi bir çaba göstermelerine bağlı değil.

Seçim sistemindeki bu garipliğin Anayasaya aykırı olup olmadığını, başvuru yetersayısı sağlanabilirse hep birlikte göreceğiz.

Ama bunun gerçekten anti-demokratik olduğunu, seçilme hakkı açısın­dan büyük bir fırsat eşitsizliği yarattığı­nı hep kafamızın bir yerlerinde taşı­yıp, o listelerden meclise girenlere hoş gözle bakmayacağız.

Tansu Çiller’in kendisini bu listenin başında aday göstereceği söylentileri­ne de bu arada değinmek istiyorum.

Eğer bu söylentiler doğruysa, Çil­ler, muhaliflerine bulunmaz bir dema­goji fırsatı vermiş olacak.

Tansu Çiller’in normal yollardan seçileceğine inanmadığı için Türkiye listesine kendisini koy­duğu propagandası yapılacak.

Baykal’ın, Yılmaz’ın normal yollar­dan siyasi mücadeleyi göze aldıklarını, ancak Çiller’in gözünün bu mücadele­yi yemediği söylenecek. Ve elbette ki Çiller de bu durumun yaratacağı siya­sal sonuçlara katlanacak.

Bu seçimlerde halkın istediğini seçemeyeceğinin, ancak siyasi Parti yöneticilerinin uygun gördüğü adayların meclise girebileceğinin en ilginç gös­tergelerinden birisi de DYP ile MHP arasında varılan ittifak.

Yasalar bu tür ittifakları yasakladığı halde, Çiller, bir-iki puan daha fazla oy alabilmek uğruna MHP ile ittifaka girecek ve bazı MHP’liler DYP listele­rinden Meclise sokulacak.

Çiller, partisinin bazı yerlerdeki lis­telerini Türkeş’e teslim ederken, rakibi ANAP’ın bu işten büyük yara alacağı­nı hesaplıyor, ama yanılıyor.

Bu tür hesapların hiç kimseye bir fayda getirmeyeceğini bilmek için falcı olmaya gerek yok. Ta­rih okumak yeterli.

Aşırı sağcı MHP’nin, merkez sağ­daki bir kitle partisi olan DYP’yi ko­laylıkla teslim alabileceğinin örnekleri yakın tarihte çok var.

Hatta bizzat MHP’nin doğuşu bu­nun en güzel örneklerinden birisi.

Güçlü ve militan bir tabana daya­nan, sıkı bir örgüt yapısına sahip MHP’nin, militanı olmayan, örgütü dağınık DYP’yi ve DYP’nin yöneticile­rini teslim alması işten bile değil.

Tansu Çiller, önümüzdeki dönem en çok bu sorunla uğraşacak, benden söylemesi!

Öte yandan ortalama DYP’li seç­menin bu ittifaka nasıl bakacağını, 1980 öncesinde yaşanan acı hatıraların bu seçmenin oyuna nasıl yansıya­cağını da iki ay sonra göreceğiz.

Çiller bunların önüne getireceği fa­turaları görmeden o kadar da sevinmemeli!