Kamuoyunun nabzını çok iyi tutan bir arkadaşımız var. Yaptığı işin bir gereği olarak, bilgisayarında tüm Türkiye’deki “davranış önderi” diyebileceğimiz kişilerin adresleri ve telefonları kayıtlı.
Kendileri idari ya da siyasi bir görev yürütmedikleri halde, davranıştan ve fikirleriyle bulundukları bölgelerdeki insanlar üzerinde etkili olabilecek kişilere “davranış önderi” diyoruz.
Bu kişiler kimi yerde mahallenin muhtarı, köyün imamı, köyün öğretmeni gibi resmi ve yarı-resmi nitelikler de taşıyabiliyorlar. Hepsi bulundukları bölgeyi ve insanlarını çok yakından tanıyorlar.
Bu insanların olaylar karşısındaki tutum ve davranışlarına bakarak, Türk halkının çoğunluğunun genel eğilimleri hakkında bir fikir edinmek mümkün olabiliyor.
Yazımın başında sözünü ettiğim arkadaş -izni olmadığı için ismini yayınlayamıyorum, okuyucularımdan özür dilerim- yaptığı başka işlerin yanısıra, bir büyük siyasi partimize danışmanlık da yapıyor.
Seçim ortamına girdiğimiz şu günlerde, seçim stratejilerini oluşturmak zorunda olan parti, yöneticileri için, Türk halkının genel eğilimleri hakkında fikir sahibi olabilmek çok önemli.
Bu nedenle arkadaşımız, bilgisayarında kayıtlı olan davranış önderleri ile tek tek konuşarak, (hepsiyle kendisi konuşmuyor tabii, yanında çalışan genç yardımdan var.) seçim öncesi genel eğilimi saptadı.
Arkadaşımızın tesbit etmeye çalıştığı eğilimlerden bir tanesi ve bence en önemlisi de siyasi partilerin, seçimlere birbirleriyle ittifak kurarak girmeleri halinde kazanım ve kayıplarının neler olabileceğiydi.
Tesbit ettiği görüşleri, danışmanlığını yaptığı siyasi partinin önderine teslim etti. Arkadaşlık hukuku hatırına bu saptamanın bir bölümünü sizlerle paylaşıyorum.
Davranış önderlerine göre partilerden DYP ile MHP’nin kuracakları söylenen ittifaktan kazançlı çıkacak tek parti MHP olacak.
Çünkü MHP, tek başına girse barajı bile geçemeyeceği, bir tek milletvekili bile çıkaramayacağı bir seçimden, parlamentoda gurup kurmaya yetecek sayıda sandalye kazanarak çıkacak. Buna karşılık DYP’ye katkısı son derece marjinal düzeyde kalacak.
Tesbitlere göre, MHP seçmeni, bulunduğu bölgedeki DYP listesinde kendi partisinden bir aday yoksa, kendisine daha yakın bulduğu Refah’a yönelecek.
MHP’nin bu ittifakı DYP ile değil de ANAP’la yapması halinde de durum değişmiyor. MHP seçmeni, listede kendi adayını göremezse oyunu ittifaka girdiği partiye değil, Refah’a yönlendirmeyi tercih ediyor.
MHP’li seçmenin, fire vermeden oyunu kullanabileceği tek ittifakın da MHP-Refah ittifakı olacağını tesbit etmiş arkadaşımız.
Öte yandan tersi bir durum da DYP’li seçmen için geçerli. Hem Alpaslan Türkeş’in, Menderes’i deviren askeri darbenin yöneticilerinden birisi olması, hem de 12 Eylül öncesinin acı hatıraları, bugün DYP seçmeni olabilecek kişiler üzerinde olumsuz bir etki yaratıyor.
Bu kişiler, bulundukları bölgede MHP’li bir aday listeye girmişse, oylarını öncelikle ANAP’a, mecbur kalırlarsa DSP’ye yöneltebileceklerini söylüyorlar.
Bu şu demek. DYP’nin oyunun 20, MHP’nin oyunun 3 olduğunu varsayalım. İttifak, sandığa 20+3=23 şeklinde yansımayacak. İki taraftan da kaynaklanan fireler nedeniyle diyelim ki 21 gibi bir oranda kalınacak.
Hele hele söylentiler doğru çıkar da, Tansu Hanım, MHP’ye duyduğu sempatinin de etkisinde kalarak beklenenden daha çok sayıda MHP’li adaya listelerinde yer verirse, DYP’li seçmenin tepkisi daha sert olacak.
Buraya kadar anlattıklarım, az önce de söylediğim gibi bir arkadaşımın tesbitlerine dayanıyor. Bu tesbiti geniş tabanlı bir kamuoyu araştırması ile desteklemek de gerekirdi, ancak yasalar buna izin vermiyor. Bu yüzden yazdıklarımızda bir ihtiyat payını her zaman akılda tutmak gerek.
Ben şimdi ittifakın bir başka yönüne daha değinmek istiyorum.
MHP, yapısı gereği disiplinli, iyi eğitilmiş kadroları bulunan, liderine bağlı, kısaca bir parti olarak iyi vasıfları bulunan bir örgüte dayanıyor:
Buna karşılık DYP ise tabir yerindeyse dağınık, lideri konusunda henüz tam kararını verememiş, disiplinsiz ve adeta seçimden seçime parti olduğunu hatırlayan bir örgüt üzerinde kurulu.
Eğer Tansu Hanım, bu ittifakın giderek iki örgütün birbiri içine girmesi sonucunu doğuracak şekilde kurulmasına göz yumacak olursa (ki bunun ipuçları da yok değil) karşılaşacağımız durum, küçük MHP’nin, büyük DYP’yi yutmasından başka bir şey olmayacaktır.
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisinin, 1960’ların ortalarından sonraki MHP’leşme sürecini Çiller’in ve DYP kurmaylarının bir kez daha gözden geçirmesinde yarar görüyorum.