Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Başbakanlık en çok kimin hakkı?

Hükümet görüşmeleri ilk günkü bahar havasının arkasından ‘”tıkanma” eğilimi göstermeye başladı.

Tıkanmanın esas sebebini de başbakanlık koltuğuna kimin oturaca­ğı konusunda herkesin kendince iddi­alı olması oluşturuyor.

Türk siyasetinin geleneği en büyük partinin genel başkanının hükümet başkanı olmasını gerektiriyor.

Bir koalisyon durumunda da başbakanlık, koalisyonun büyük ortağının payına düşüyor.

Bunun bir tek istisnası var. O da 1965 seçimleri öncesinde CHP-AP koalisyonunun Başbakanı İsmet İnö­nü’nün düşürülmesinden sonra, AP listesinden bağımsız senatör Suat Hayri Ürgüplü başbakanlığında kuru­lan sağ cephe hükümeti.

12 Mart’tan sonra kurulan Mec­lis üstü hükümetler dışında genel kural hep TBMM’deki en büyük partinin genel başkanının başba­kan olmasıydı.

Şu anda Meclis’teki en büyük parti 158 milletvekiliyle Refah. Onu 135 milletvekili ile DYP izliyor. BBP’liler ayrıldıktan sonra ANAP’a kalacak milletvekili sayısı ise ancak 123.

Bu durumda gelenekler Refah’lı bir koalisyonda Necmettin Erbakan’ın başbakanlığını gerektiriyor. Eğer DYP-ANAP-DSP (veya CHP) koalisyonu kurulabilirse burada da başbakanlık Tansu Hanım’ın payına düşüyor.

Bir siyasi parti liderinin Türk siya­setinin bu geleneklerini bir kenara bı­rakıp başka bir çözüme yanaşması da zor görünüyor. Böyle yaparsa siyasi olarak gerilemiş kabul edileceğinden ne Erbakan’ı, ne de Çiller’i sırf bu se­beple suçlamak mümkün değil.

Öte yandan Mesut Yılmaz’ın da kendinden menkul bir başbakanlık hevesi var. Başbakanlığına itiraz edilme olasılığını da kendi itiraz hakkını saklı tutarak bertaraf etmeye çalışıyor.

Oysa bu ikisi, yani Tansu Çiller’in başbakanlığına Yılmaz’ın itiraz etme­siyle, ANAP liderinin Çiller’e itiraz etmesi aynı şey değil.

Çünkü Türkiye’nin siyasi gelenek­leri bu itirazı ve bu itirazda ısrarı haklı kılmıyor.

Türkiye zor bir dönemden geçiyor.

Ekonomi bütün vidaları gevşemiş ve kontrolden çıkmış olarak hızla hal­kın üzerine geliyor. Bir durduran ol­mazsa hepimizi ezip geçecek.

Türkiye’nin vakit kaybına artık ta­hammülü yok.

Cumhurbaşkanı doğal olarak Mec­lis toplanmadan ve milletvekilleri ye­min edip göreve başlamadan hiçbir süreci başlatamıyor.

Görev partilerin liderlerine düşü­yor. Onlar bu süreci şimdiden başla­tıp, Meclis çalışır hale geldiğinde Cumhurbaşkanı’nın işini kolaylaştıra­bilirler.

Mesut Yılmaz’ın da ısrarlarını baş­bakanlık koltuğu sınırlarından çıkar­ması ve Türkiye’nin geleceğine yön verecek olan politikalar üzerinde yo­ğunlaştırması gerekiyor.

Varsın Başbakanlık Tansu Çiller’in olsun. Tarih ve Türk halkı bugün bu fedakarlığı kimin gösterdiğini hiçbir zaman unutmayacak ve bunun ödülü­nü nasıl olsa sahibine teslim edecek.

Genç bir politikacı olan Yılmaz’ın önünde başbakanlık yapabileceği da­ha çok seneler var.

Bugünkü ısrarlı tavrını sürdürürse, korkarım, politika yapabileceği o çok senelerin de hızla yitip tükendiğini görecek.

Seçim Toto’nun galibi
Sizlere daha önce seçim sonuçları için arkadaşlarla girdiğimiz bir id­diadan söz etmiştim. 15 Aralık günkü Posta’da da kendi kişisel tahminimi yayınlamıştım. Önce isterseniz o gün­kü yazımdan şu parçayı birlikte oku­yalım:

“Benim bir kağıda yazıp, altını da imzalayarak Rifat Ababay’a teslim ettiğim tahminim şöyle:
“ANAP: Yüzde 22, Refah: Yüzde 21, DYP: Yüzde 19, DSP: Yüzde 14, CHP: Yüzde 11, MHP: Yüzde 6, Diğerleri: Yüzde 7.”

Şimdi bir de sandıktan çıkan so­nuçları hatırlayalım:
Refah: Yüzde 21.3, ANAP: Yüz­de 19.6, DYP: Yüzde 19.1, DSP: Yüzde 14.6, CHP: Yüzde 10.7, MHP: Yüzde 8.1.

Görüldüğü gibi ANAP dışında barajı geçen tüm partilerin alacakları oy oranlarını doğru olarak tahmin etmişim, MHP’nin barajı geçemeyeceğini bilmişim.

ANAP hakkında yanılmış olma­mın sorumluluğu da bende değil, bir başka “Yılmaz”da, ANAP Genel Başkanı Mesut Bey’de aranmalı. DYP-CHP koalisyonu gibi bir ulu­sal felaketin ardından ana muhalefet partisi olarak yapabileceğinin sadece bu kadar olacağını doğrusu tahmin edememiştim.

Sadece ben değil muhtemelen Tansu Hanım bile Yılmaz’ın bu kadar beceriksiz çıkacağını kestirememiş olmalıydı.

Eğer sonucun böyle çıkacağını bil­se muhtemelen seçim kampanyasını çok daha farklı bir temele oturtur, seçimi de alır götürürdü. Yazık oldu!