Refah'ın esamesinin okunmayacağı seçim
Bugünkü Posta’nın manşeti, 24 Aralık seçimlerinin, parlamentonun genel tablosu dışında yaratabileceği sonuçları da olacağına işaret ediyor.
Türk halkı, 24 Aralık’ta sandık başına gittiğinde, yalnızca beş yıl için kimlerin milletvekili olacağını değil, dört partinin liderinin de siyasi geleceğini belirleyecek.
Seçim yarışma dışarıdan bakıldığında ilk görülen şey ANAP, DYP, CHP ve DSP’nin iktidar için Refah Partisi ile yarıştığı oluyor.
Liderlerin demeçlerine, gazetelere verdikleri ilanlara yansıyan bu durum, aslında alttan alta ölümüne süren bir savaşın varlığını da gizliyor gibi.
Oysa asıl acımasız savaş DYP ile ANAP ve CHP ile DSP arasında yaşanıyor.
Seçmen kitlesinin çok büyük çoğunluğu DYP ile ANAP ve CHP ile DSP arasında ne gibi farklılıklar bulunduğunu da bilmiyor.
Biz Türkler için aslında iki ana kamp var: Birisi merkez sağ, diğeri ise merkez sol. Merkez sağı seçmen nezdinde DYP ile ANAP temsil ediyorlar. Sosyal demokrat solu ise CHP ile DSP oluşturuyor.
Partilerin liderleri bu partilerin neden birbirlerinden farklı, ve arı bir kimlik taşıdığını seçmen kitlesine anlatmayı da başarabilmiş değil.
Halkın çok büyük kesiminin gözünde farklılığın nedeni koltuk hevsinde yatıyor.
Partilerin programları ve kadroları açısından detaylara inildiğinde belki bu partilerin birbirleriyle farklarını görebilmek mümkün.
Ancak, zaten büyük bölümü gazete bile okumayan seçmenlerin de bu farklılıkları yakalayabilmeleri çok güç.
Bu nedenle önümüzdeki seçim esas hedefinin yanısıra, bir başka amaca daha hizmet edecek.
Türkiye’nin merkez sağını ve merkez solunu kimin temsil edeceğine ilişkin umumi vekalet de bu seçimin sonuçlarından çıkacak.
Posta, aylar önce Türkiye hükümet krizi ile çalkalanırken, Tansu Çiller’in kafasındaki bir planın varlığından söz etmişti.
Buna göre Çiller, erken genel seçimden önce Mesut Yılmaz’a bir çağrıda bulunacak ve daha az oy alan partinin kendisini feshederek, büyük olana katılmasını teklif edecekti.
Son günlerde Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’in gazetelere de yansıyan düşüncelerinin bu doğrultuda geliştiği açıkça görülüyor.
Kişisel görüşüm, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller bu fikre katılmasalar bile, seçim sonuçlarının onları bu birleşmeye zaten zorlayacağı yönünde.
DYP açısından ANAP’a karşı yenilgiyle bitecek bir seçimin tek sorumlusunun Tansu Çiller olarak görülmesi kaçınılmaz. Aynı şekilde, muhalefetteki bir ANAP’ın, bunca olumsuzluklara rağmen DYP’ye karşı seçim kaybetmesi demek, Mesut Yılmaz’ın liderliğinin parti içinde ciddi olarak tartışılması demek.
Birbirlerine aslında son derece yakın duran tabanların ve parti yönetimlerini etkileyebilecek güç odaklarının zaten “mega hayali” iki partinin birleşmesi.
Seçim sonuçlarıyla, bu birleşmenin önündeki en büyük iki engelden birisinin ortadan yokolması demek, bu baskının daha da artması demek.
Bu durumda seçimi yenilgi ile kapatacak olan partinin, seçim öncesi söylenilen her şeyi bırakıp, başındaki mağlup lideri bir kenara iterek birleşmeye yönelmesi kaçınılmaz.
Merkez sağdaki bu muhtemel gelişmenin bir benzeri solda da yaşanacak.
CHP karşısında yenilgiye uğramış Ecevit’in ya da DSP karşısında seçimi kaybetmiş Baykal’ın koltuklarını uzun süre korumalarını beklemek çok zor.
Onlar koltuklarında kalmaya direnseler bile, sağ partilere göre çok daha hareketli olan parti tabanlarının onları buna zorlayacağı hatta mecbur bırakacağı açık.
Eğer, iddia edildiği gibi Deniz Baykal’ın CHP’si seçim barajlarını geçip parlamentoda temsil imkanını da bulamazsa, bu birleşmenin solda, çok daha hızlı olmasını beklemeliyiz.
Kamuoyu araştırmalarının sonuçları, solda ya da sağda birleşme halinde oluşacak yeni partinin Meclis’te tek başına çoğunluk hükümeti kurmaya yeteceğini gösteriyor.
Bu nedenle de 24 Aralık seçimlerinden sonra, ortaya çıkacak yeni parti ve lider tablosuyla, yeni bir erken genel seçimin eşiğinde kendimizi bulacağız.
Böylece, 12 Eylül rejiminin Türk, siyasi hayatında yarattığı büyük depremin izlerinin tamamen silindiği, halkın hür iradesiyle belirlenmiş partiler arasında geçen bir seçim yarışına tanık olacağız.
Böyle bir seçimde de Refah’ın esamesi bile okunmayacak. Üstelik seçim yasalarıyla oynamaya, suni barajlarla milletin iradesinin önüne engeller çekilmesine de gerek kalmadan…