Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Refah'ın esamesinin okunmayacağı seçim

Bugünkü Posta’nın manşeti, 24 Aralık seçimlerinin, par­lamentonun genel tablosu dışında yaratabileceği so­nuçları da olacağına işaret ediyor.

Türk halkı, 24 Aralık’ta sandık başı­na gittiğinde, yalnızca beş yıl için kimlerin milletvekili olacağını değil, dört partinin liderinin de siyasi gele­ceğini belirleyecek.

Seçim yarışma dışarıdan bakıldı­ğında ilk görülen şey ANAP, DYP, CHP ve DSP’nin iktidar için Refah Partisi ile yarıştığı oluyor.

Liderlerin demeçlerine, gazetelere verdikleri ilanlara yansıyan bu durum, aslında alttan alta ölümüne süren bir savaşın varlığını da gizliyor gibi.

Oysa asıl acımasız savaş DYP ile ANAP ve CHP ile DSP arasında ya­şanıyor.

Seçmen kitlesinin çok büyük ço­ğunluğu DYP ile ANAP ve CHP ile DSP arasında ne gibi farklılıklar bulunduğunu da bilmiyor.

Biz Türkler için aslında iki ana kamp var: Birisi merkez sağ, di­ğeri ise merkez sol. Merkez sağı seçmen nezdinde DYP ile ANAP temsil ediyorlar. Sos­yal demokrat solu ise CHP ile DSP oluşturuyor.

Partilerin liderleri bu partilerin ne­den birbirlerinden farklı, ve arı bir kimlik taşıdığını seçmen kitlesine an­latmayı da başarabilmiş değil.

Halkın çok büyük kesiminin gö­zünde farklılığın nedeni koltuk hev­sinde yatıyor.

Partilerin programları ve kadroları açısından detaylara inildiğinde belki bu partilerin birbirleriyle farklarını görebilmek mümkün.

Ancak, zaten büyük bölümü gaze­te bile okumayan seçmenlerin de bu farklılıkları yakalayabilmeleri çok güç.

Bu nedenle önümüzdeki seçim esas hedefinin yanısıra, bir başka amaca daha hizmet edecek.

Türkiye’nin merkez sağını ve mer­kez solunu kimin temsil edeceğine ilişkin umumi vekalet de bu seçimin sonuçlarından çıkacak.

Posta, aylar önce Türkiye hükü­met krizi ile çalkalanırken, Tansu Çiller’in kafasındaki bir planın varlığından söz etmişti.

Buna göre Çiller, erken genel se­çimden önce Mesut Yılmaz’a bir çağ­rıda bulunacak ve daha az oy alan partinin kendisini feshederek, büyük olana katılmasını teklif edecekti.

Son günlerde Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’in gazetelere de yansı­yan düşüncelerinin bu doğrultuda ge­liştiği açıkça görülüyor.

Kişisel görüşüm, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller bu fikre katılmasalar bi­le, seçim sonuçlarının onları bu bir­leşmeye zaten zorlayacağı yönünde.

DYP açısından ANAP’a karşı ye­nilgiyle bitecek bir seçimin tek so­rumlusunun Tansu Çiller olarak görülmesi kaçınılmaz. Aynı şekilde, muhalefetteki bir ANAP’ın, bunca olumsuzluklara rağmen DYP’ye karşı seçim kaybetmesi demek, Mesut Yılmaz’ın liderliğinin parti içinde ciddi olarak tartışılması demek.

Birbirlerine aslında son derece ya­kın duran tabanların ve parti yö­netimlerini etkileyebilecek güç odaklarının zaten “mega hayali” iki parti­nin birleşmesi.

Seçim sonuçlarıyla, bu birleşme­nin önündeki en büyük iki engelden birisinin ortadan yokolması demek, bu baskının daha da artması demek.

Bu durumda seçimi yenilgi ile ka­patacak olan partinin, seçim öncesi söylenilen her şeyi bırakıp, başındaki mağlup lideri bir kenara iterek birleş­meye yönelmesi kaçınılmaz.

Merkez sağdaki bu muhtemel gelişmenin bir benzeri solda da ya­şanacak.

CHP karşısında yenilgiye uğramış Ecevit’in ya da DSP karşısında seçi­mi kaybetmiş Baykal’ın koltuklarını uzun süre korumalarını beklemek çok zor.

Onlar koltuklarında kalmaya direnseler bile, sağ partilere göre çok daha hareketli olan parti tabanlarının onları buna zorlayacağı hatta mecbur bırakacağı açık.

Eğer, iddia edildiği gibi Deniz Bay­kal’ın CHP’si seçim barajlarını geçip parlamentoda temsil imkanını da bulamazsa, bu birleşmenin solda, çok daha hızlı olmasını beklemeliyiz.

Kamuoyu araştırmalarının sonuç­ları, solda ya da sağda birleşme halinde oluşacak yeni partinin Meclis’te tek başına çoğunluk hükümeti kurmaya yeteceğini gösteriyor.

Bu nedenle de 24 Aralık seçimle­rinden sonra, ortaya çıkacak yeni parti ve lider tablosuyla, yeni bir erken genel seçimin eşiğinde kendimizi bulacağız.

Böylece, 12 Eylül rejiminin Türk, siyasi hayatında yarattığı büyük depremin izlerinin tamamen silindiği, halkın hür iradesiyle belirlenmiş partiler arasında geçen bir seçim yarışına tanık olacağız.

Böyle bir seçimde de Refah’ın esamesi bile okunmayacak. Üstelik seçim yasalarıyla oynamaya, suni barajlarla milletin iradesinin önüne engeller çekilmesine de gerek kal­madan…