Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Hükümeti kim, nasıl kuracak?

Fıkrayı Hasan Pulur yazmıştı. Opera ve balenin devlet zoruyla sevdirilmeye çalışıldığı dönemlerde Bayburt’ta da bir konser düzenlenmiş.

Operayı izleyen bir Bayburtlu’ya hemşehrisi sormuş: Nasıldı? “Vallahi” demiş öteki, “Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi!”

Son seçim sonuçlarına bakarken bu fıkrayı yeniden hatırladım. Türk siyasetinin, cumhuriyetin ilanından beri böyle bir zulüm görmediğini düşündüm.

Seçmen demek ki siyasetçilere o kadar kızmış ki, onlara bu eziyeti reva görmüş.

Sanki, “Ben sizin başınıza öyle bir çorap öreyim ki doğduğunuza pişman olun” demiş.

Şimdi hep birlikte siyasetçilerin çırpınışlarını izliyoruz. Bakalım 35 milyon seçmenin kuyuya attığı taşı, beş lider bir araya gelip nasıl dışarı çıkaracak.

Pazar gecesinden beri okuyucularımızın merak edip sorduğu bir çok soru var.

Bugün o sorulara topluca cevap vermeye çalışacağım.

Cumhurbaşkanı hükümeti kurma görevini kime verecek?

Türk demokrasisinin gelenekleri seçimlerde birinci olan partinin genel başkanının hükümeti kurmakla görevlendirilmesi şeklinde. Bir partinin tek başına hükümeti kurabilecek sayıda çoğunluğa ulaştığı seçimlerin sonucunda bu zaten hiçbir tartışmaya yol açmayacak şekilde uygulandı.

Koalisyon gerektiren durumlarda da Cumhurbaşkanları görevi vermeden önce liderlerle görüşüp, güvenoyu alabilecek bir başbakan adayını görevlendirmeyi tercih ettiler.

1973 seçimlerinden sonra, Korutürk tüm liderlerle görüşüp, görevi Bülent Ecevit’e verdi.

1991 seçimlerinden sonra da hiçbir parti tek başına çoğunluğa ulaşabilecek milletvekili çıkaramamıştı.
Cumhurbaşkanı Özal’ın girişimlere başlaması beklenmeden Süleyman Demirel koalisyon görüşmelerini başlattı (tıpkı dün Mesut Yılmaz’ın yaptığı gibi) ve ancak bir anlaşmaya varılmasından sonra Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirildi.

Bu geleneğe aykırı olan tek durum yine Bülent Ecevit’in güvenoyu alamayacağı baştan belliyken görevlendirilmesi ve kurduğu hükümetin atanmasıydı. Ünlü “Çankaya Hükümeti” tartışmaları uzun süre Türkiye’yi sarstı.

Geleneğin dışına çıkılmasını siyaset ve kamuoyu kabul edemedi.

Son krizden önce de Tansu Çillerin başbakan olarak atanabilmesi, Meclis’teki açık destek ifadelerinden sonra mümkün oldu. Süleyman Demirel, otomatik bir atama mekanizması işletmedi. Güvenoyu şartı aradı.

Bugün de olacak olan bundan ibarettir. Erbakan ne derse desin Cumhurbaşkanı, siyasi partilerin liderleriyle kendi temasları ve liderlerin birbirleriyle temasları sonucu çıkacak tabloya göre bir başbakan atayacaktır.

Bunun aksi düşünülemez. Erbakan’ın “otomatikman başbakan” hayalleri “ham hayal” olarak kalmaya mahkumdur.

Meclis Başkam hangi partiden seçilecek?

Siyasi geleneklerimiz Meclis Başkanı’nın parlamentoda çoğunluğa sahip olan partinin içinden seçilmesi şeklinde.

Ancak bu o kadar katı uygulanan bir gelenek de değil. Her zaman en büyük partinin çıkardığı adayın karşısında başka başkan adayları da bulundu. Yine öyle olacak.

En büyük parti olan RP’nin adayının yanısıra başka adaylar da çıkacak. Meclis çoğunluğu kimi tercih ederse Meclis Başkanı o olacak.

Ancak tüm partiler RP ile işbirliğine karşı olduklarını açıkça deklare etmiş bulunuyorlar. Bu durumda Meclis Başkanı’nın hangi partiden çıkacağı da koalisyon görüşmelerinin içinde belirlenecek.

Başbakan kim olabilir?
Başbakanlığa en yakın aday Tansu Çiller. Binde beş daha az oy almasına rağmen parlamentodaki sandalye sayısı ANAP’ınkinden daha fazla. BBP milletvekilleri de ANAP’dan ayrılırlarsa aradaki fark 11 milletvekiline çıkıyor.

Zaten Mesut Yılmaz da çizdiği “uzlaşıcı lider” portresinin içinde bu konuda fazla ısrarcı olmayabilir. Dönüşümlü başbakanlık olabileceği gibi koalisyon ortakları arasında hakem görevi görebilecek tarafsız bir üçüncü isim de başbakanlığa seçilebilir.

Hükümet kurulmazsa ne olur?
Hükümet kurulamazsa Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı Meclis’i feshetme yetkisine sahip. Demirel başka çare kalmazsa bu yola gidebilir.

Bu durumda yapılacak seçimlerde hükümet krizinde en uzlaşmaz görünen liderler zararlı çıkacaktır.

Öte yandan CHP’nin aynı baraj stresini yaşamak istemeyeceği de çok açık.

Yeni seçilmiş, dünyanın parasını harcamış milletvekilleri de seçim istemezler.

Bu yüzden her şart altında güvenoyu alabilecek bir hükümet bu meclisten mutlaka çıkacaktır.