Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Cumhurbaşkanımıza 'kriz' doğdu!

Temel ile Fadime’nin çocuk beklediklerini öğrenen patronları kız olursa 10 milyon, erkek olursa 20 milyon lira ikramiye vereceğini söyleyince, Temel, “Düşerse bir şans daha verir misiniz?” diye sor­muş.

Koalisyon hükümetinin düşüşü­nün ardından şimdi herkes Süley­man Demirel’in Tansu Çiller’e yeni hükümeti kurması için bir şans da­ha verip vermeyeceğini tartışıyor.

Türkiye iyi kötü demokratik ge­lenekleri oluşmuş bir ülke. 72 yıllık cumhuriyetimiz, 50 yıllık çok parti­li hayatımız bazı geleneklerin doğ­masını ve yerleşmesini sağlamış.

Bunlardan bir tanesi de hükü­meti kurma görevinin öncelikle TBMM’de en çok üyeye sahip olan partinin genel başkanına verilmesi.

Cumhurbaşkanlarını buna zorla­yan yazılı bir hüküm yok, ancak onlar da bu yazılı olmayan geleneklerin dışına çıkmamaya özen gösterdiler bugüne kadar.

Bu usule ihtilal yönetimlerinin başındaki güçlü adamlar bile uymamazlık edemediler. Ancak, Demirel’in davranışların­da bu geleneklerin dışına çıkabilece­ği kanısını uyandıran ipuçları var. Bugüne kadar istifa eden başbakanlar, eğer hükümeti ‘kurmakla yi­ne kendileri görevlendirileceklerse o görevi Çankaya’dan alıp öyle aşa­ğıya indiler.

Hiçbir cumhurbaşkanı onlara “Sen şimdi git. Ben biraz düşüne­yim. Sonra seni ararım” demedi, diyemedi.

Ama şimdi durum değişmiş gi­bi görünüyor. Cumhurbaşka­nı, kendisine istifasını veren Çiller’e yeni görevi hemen vermedi­ği gibi, atlayıp köyüne gezmeye de gidebiliyor.

Oysa Türkiye’nin hükümetsiz ge­çirecek bir dakikası bile yok.

Avrupa ile ilişkiler, gümrük birliği öncesi yapılması gereken demokra­tik reformlar, Kuzey Irak’taki kürtlerle sorunlar, Apo’nun yeni ma­nevraları, Bosna, petrol boru hatla­rı gibi halledilmesi hayati önem ta­şıyan bir çok dış sorun var.

Kamu işçilerinin toplu sözleşme­leri, grevler, özelleştirme, IMF ile ilişkiler ve istikrar paketleri gibi çözülmesi hiç geciktirilemeyecek iç sorunlar dağ gibi.

Bu sorunları çözecek siyasi irade elbette istifa etmiş bir hükümet ta­rafından gösterilemez.

Bu hükümet artık emrindeki me­murlara bile sözünü dinletemez.

Bunu da en iyi 35 yıldır siyasetin içinde olan Süleyman Demirel bilir.

Ama bütün bunlara rağmen o hükümet işini pazartesi gününe salla­yıp, köyüne ayran içmeye gidiyor!

Şimdi mutlaka soranlara “eski hükümet görevinin başında” diye cevap verecektir.

Evet artık bunu çocuklar da bili­yor. Ama çocuklar bile bunun bir demagojiden öteye anlamı olmadığının da farkındalar.

Cumhurbaşkanı görevi eğer Çillere verecekse ne bekli­yor? Dört gün Türkiye için kayıp değil mi?
Baykal-Çiller bu­luşmasını on gün bekleyen ülke­nin bir dört gün daha kaybetmesi yazık değil mi?

Çiller’e görev verilmeyecekse, Cumhurbaşkanı gelenekleri neden bozduğunu nasıl açıklayacak?
“Bizim Hüsam da emekliliğinden önce bir kerecik başbakan oluversin ne çıkar” mı diyecek?
Eğer görev başkasına verilecek­se, Cumhurbaşkanı bu dört günü niye boşa harcıyor? Bu günleri kimi görevlendireceğini bulmak için ya­pacağı temaslara ayırsa daha iyi ol­maz mı?

Bütün bu soruların cevaplarını Türkiye’de en iyi bilen adam da ilginçtir ki kendisinden başka birisi değil. O, kaybedilen vaktin nelere mal olacağını emin olun hepimizden daha iyi biliyor.

Peki buna rağmen neden böyle davranıyor?

Buna verilecek cevap Cumhurbaşkanı’nın yaradılış itibariyle “kriz”den hoşlandığı ve siyasi krizle­rin içinde gerçek güce sahip oldu­ğunu düşünmesi olsa gerek.

Temel’i maça götürmüşler, sey­retmiş, seyretmiş ve “Bu ortada ko­şan siyahlıya bozuluyorum” demiş, “Maçın başından beri bir oraya bir buraya koşup duruyor, daha topa dokunamadı.”

Cumhurbaşkanı, acaba hakem­likten sıkıldı da, kendisi mi topa gir­meyi düşünüyor?